En son konular
Giriş yap
Kimler hatta?
Toplam 517 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 517 Misafir :: 2 Arama motorlarıYok
Sitede bugüne kadar en çok 1614 kişi Paz 10 Tem. 2016, 20:42 tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 12710 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: ceren0
Kullanıcılarımız toplam 60796 mesaj attılar bunda 6689 konu
Anahtar-kelime
Sosyal yer imi
Sosyal bookmarking sitesinde After Effects, Photoshop Dersleri, 3DS Max Bilgi Paylaşım Forumları adresi saklayın ve paylaşın
En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
+6
olivon
guero
cRChasch
alpino
Hale
haziran
10 posters
After Effects, Photoshop Dersleri, 3DS Max Bilgi Paylaşım Forumları :: After Effects Forum Önerileri :: Konu Dışı (Genel)-Muhabbet sohbet
2 sayfadaki 2 sayfası
2 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Konunun ilk mesajı :
Bi kontrol edeyim dedimdi şu istatistiğide paylaşayım dedimdi
Bi kontrol edeyim dedimdi şu istatistiğide paylaşayım dedimdi
haziran- Admin
- Mesaj Sayısı : 9290
Yaş : 37
Nerden : Ank, İst Arası
Meslek : Admin! :D
Kullandığınız Programlar : After Effects, Premiere, Photoshop, Dreamweawer, (Birazda illustrator, Flash, Edius, Cinema4D, Max)
Reputation : 121
Puanları : 2609
Kayıt tarihi : 27/08/07
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
haziran demiş ki:nnesta demiş ki:Yada bir mhp li olarak boşver o akp li zaten mi dedin yoksa
Bu mesajınla akışı değiştirdin, açıklama yapmak ihtiyacı hissettim.
Ben aslında iki dönem akp ye oy vermiştim ama şimdi pişmanlıktan içimi sızı kaplıyor, ne kadar büyük yanlış yaptığımı şimdi daha iyi anladım, bu vatan için akp büyük zarar, mhp li diyorsun, doğru tahmin etmişsin, ben mhp liyim, sonuna kadar var olabildiğim kadar vatanım için varım, bu vatanda sen ben diğerleri öbürleride var, yanşlışları ve doğruları iyi ayırd edebilmeliyiz.
Ben kendi vatanımda Ne Mutlu Türküm Diyene andımızı söylememe engel olmaya ve buna ayrımcılık dedirtmeye çalışanlara karşı savaşırım, bu vatanın kızlarıda kadınlarıda en az erkekleri kadar yüreklidir ve bilinçlidir, kimse Türk Milletinin sabrını pasiflik olrak değerlendirmesin, evet biz sabırlıyızdır ama bıçak kemiğe dyaandığı zaman tarihe biraz bakılması Türk Milletinin ne olduğunu bilirler, gerekirse yeni bir destan daha yazılır. Biz bu deneyimlere alışığız Millet olarak, tek sorun akp gibi pasif ve teslimiyetçi bir partinin iktidar olması!
Bir kaç ülkücüyü saf dışı bırakıp meydanı bölücülere bırakan bir iktidardan hayır beklemek ne kadar doğru geliyor sana bilmiyorum.
Bu vatanda ne kürt, ne laz, ne çerkez nede başka bir etnik kimlik hiç bir zaman ayrımcılık görmemiştir, sadece birileri ayrıcalık istiyor, o zaman bende diyorumki kimsenin ayrıcalığı olamaz, her vatandaş eşit haklara sahiptir, herkes çalışsın alnının teri ile birşeyler alsın, öyle yukardan gelen ayrıcalıklı yaklaşımlarla kimse bir yere varamaz, çünkü asıl o zaman ayrımcılık oluyor.
Hak aramayı, bebeğe kurşun sıkmak zannedenlerden bu vatana hayır gelirmi, bu vatana değil ne kendine ne ailesine nede geleceğinede faydası olmaz. Hukuku ve kanunları ayrıca demokrasiyi çiğneyerek, hak, hukuk ve demokrasi isteytenlere bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyip, aynı masaya oturup yol hariatası isteyenlerlede birşey olmaz bir yere varılmaz.
Kürt sorununu defalarca dile getirip, olmayan birşeyi varmış gibi kabul eden bir iktidar ilede birşey olmaz.
Kürtlerde bu vatanın insanları ama çok kolay organize güçlere karşı pasif kalıyor ve inanıyorlar, bir kere bakmıyorlar bile, elebaşları öcalan bile ermeni, diğer lidr kadrolarına bakıyorsunuz ermeni, ama askerin karşısına çıkarılan zavallı gençlerse ise kürt vatandaşlarımız hiçmi şüphelenmiyorlar bu durumdan, nedir bu durum diye...
Dağdan gelenler davullarla karşılanıyor ama sırf başı kapalı inançlı diye kızlarımız ne işe alınıyorlar, ne devletin okullarında okuyabiliyorlar, neden inançlarını rahat bir şekilde söyleyebiliyorlar, nede hakları veriliyor. Bizleri dinsizliğe itenlere bakın kendi dinlerine en bağlı olanlardır, bizim milliyetçiliğimize laf uzatanlara bakın kendi milletine karşı en milliyetçi olanlar yine onlardır, bize terör karşısında demokrasiyi gösterenlere bakın terör karşısında bir milleti komple yok etme saldırıları düzenleyenlerde yine onlardır, bizim askerlerimiz doğruda teröriste yönelik savaş uçakalrını gönderdiklerinde acab bir hayvan zarar görmüşmü diye araştırıp avrupanın gündemine getirenlere bakın, kendileri terör olmasa bile ihtimaline karşı bir ırkı bir milleti sdece itiaml diye yok etmeye çalışanlarda onlar değilmidir.
Biraz kendinize gelin ve vatanınıza gücünüz yettiği kadar sahip çıkın yoksa ne bizim nede çocuklarımızın yarınları büyük sıkıntıya girecek, bu ülkede en büyük sıkıntıyı Türk Milleti çekiyor, bir bakın, bir parti sırf başı kapalı diye kadını yol ortasında tüm partillilerce hırpalanması hatta yumruk atılması bu insanlarımızın bu kadar hakir görülmesi, terörist muamelesi yapılması sadece dış mihrakların içimize soktuğu nefret duygularındandır, içimizdeki milliyeçilik ruhumuzu zayıflatıp kaleyi içten yıkma çalışmalarıdır. O bakımdan devletine ve milletine en bağlı kesimleri, gerek inançlı kesim gerekse milliyetçi kesim olarak bu tarafımızı dışlamak suretiyle zayıflatma çabalarıdır.
O bakımdan bizler en az Atatürk kadar milliyetçi ve vatanseverizdir. O bakımdan MHP liyim dir.
Bunlar şahsi düşüncelerimdir.
Son zamanlarda okuduğum en mantıklı yazı siyasetle ilgili.
OKulda konusu çok geçiyor o yüzden düşündüm ilgili.
Ben MHP yi de sevmiyorum bence hiçbiri adam değil ama AMKP den iyidir herhalde.
Kendi düşüncelerim.
boronzox- Forum Yöneticisi
- Varsa Çalıştığınız Firma : Friilens
Mesaj Sayısı : 8984
Yaş : 32
Nerden : İstanbul
Meslek : Moşın Dizaynır
Kullandığınız Programlar : After Effects CS4
Reputation : 130
Puanları : 2428
Kayıt tarihi : 07/03/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
haziran demiş ki:nnesta demiş ki:Yada bir mhp li olarak boşver o akp li zaten mi dedin yoksa
Bu mesajınla akışı değiştirdin, açıklama yapmak ihtiyacı hissettim.
Ben aslında iki dönem akp ye oy vermiştim ama şimdi pişmanlıktan içimi sızı kaplıyor, ne kadar büyük yanlış yaptığımı şimdi daha iyi anladım, bu vatan için akp büyük zarar, mhp li diyorsun, doğru tahmin etmişsin, ben mhp liyim, sonuna kadar var olabildiğim kadar vatanım için varım, bu vatanda sen ben diğerleri öbürleride var, yanşlışları ve doğruları iyi ayırd edebilmeliyiz.
Ben kendi vatanımda Ne Mutlu Türküm Diyene andımızı söylememe engel olmaya ve buna ayrımcılık dedirtmeye çalışanlara karşı savaşırım, bu vatanın kızlarıda kadınlarıda en az erkekleri kadar yüreklidir ve bilinçlidir, kimse Türk Milletinin sabrını pasiflik olrak değerlendirmesin, evet biz sabırlıyızdır ama bıçak kemiğe dyaandığı zaman tarihe biraz bakılması Türk Milletinin ne olduğunu bilirler, gerekirse yeni bir destan daha yazılır. Biz bu deneyimlere alışığız Millet olarak, tek sorun akp gibi pasif ve teslimiyetçi bir partinin iktidar olması!
Bir kaç ülkücüyü saf dışı bırakıp meydanı bölücülere bırakan bir iktidardan hayır beklemek ne kadar doğru geliyor sana bilmiyorum.
Bu vatanda ne kürt, ne laz, ne çerkez nede başka bir etnik kimlik hiç bir zaman ayrımcılık görmemiştir, sadece birileri ayrıcalık istiyor, o zaman bende diyorumki kimsenin ayrıcalığı olamaz, her vatandaş eşit haklara sahiptir, herkes çalışsın alnının teri ile birşeyler alsın, öyle yukardan gelen ayrıcalıklı yaklaşımlarla kimse bir yere varamaz, çünkü asıl o zaman ayrımcılık oluyor.
Hak aramayı, bebeğe kurşun sıkmak zannedenlerden bu vatana hayır gelirmi, bu vatana değil ne kendine ne ailesine nede geleceğinede faydası olmaz. Hukuku ve kanunları ayrıca demokrasiyi çiğneyerek, hak, hukuk ve demokrasi isteytenlere bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyip, aynı masaya oturup yol hariatası isteyenlerlede birşey olmaz bir yere varılmaz.
Kürt sorununu defalarca dile getirip, olmayan birşeyi varmış gibi kabul eden bir iktidar ilede birşey olmaz.
Kürtlerde bu vatanın insanları ama çok kolay organize güçlere karşı pasif kalıyor ve inanıyorlar, bir kere bakmıyorlar bile, elebaşları öcalan bile ermeni, diğer lidr kadrolarına bakıyorsunuz ermeni, ama askerin karşısına çıkarılan zavallı gençlerse ise kürt vatandaşlarımız hiçmi şüphelenmiyorlar bu durumdan, nedir bu durum diye...
Dağdan gelenler davullarla karşılanıyor ama sırf başı kapalı inançlı diye kızlarımız ne işe alınıyorlar, ne devletin okullarında okuyabiliyorlar, neden inançlarını rahat bir şekilde söyleyebiliyorlar, nede hakları veriliyor. Bizleri dinsizliğe itenlere bakın kendi dinlerine en bağlı olanlardır, bizim milliyetçiliğimize laf uzatanlara bakın kendi milletine karşı en milliyetçi olanlar yine onlardır, bize terör karşısında demokrasiyi gösterenlere bakın terör karşısında bir milleti komple yok etme saldırıları düzenleyenlerde yine onlardır, bizim askerlerimiz doğruda teröriste yönelik savaş uçakalrını gönderdiklerinde acab bir hayvan zarar görmüşmü diye araştırıp avrupanın gündemine getirenlere bakın, kendileri terör olmasa bile ihtimaline karşı bir ırkı bir milleti sdece itiaml diye yok etmeye çalışanlarda onlar değilmidir.
Biraz kendinize gelin ve vatanınıza gücünüz yettiği kadar sahip çıkın yoksa ne bizim nede çocuklarımızın yarınları büyük sıkıntıya girecek, bu ülkede en büyük sıkıntıyı Türk Milleti çekiyor, bir bakın, bir parti sırf başı kapalı diye kadını yol ortasında tüm partillilerce hırpalanması hatta yumruk atılması bu insanlarımızın bu kadar hakir görülmesi, terörist muamelesi yapılması sadece dış mihrakların içimize soktuğu nefret duygularındandır, içimizdeki milliyeçilik ruhumuzu zayıflatıp kaleyi içten yıkma çalışmalarıdır. O bakımdan devletine ve milletine en bağlı kesimleri, gerek inançlı kesim gerekse milliyetçi kesim olarak bu tarafımızı dışlamak suretiyle zayıflatma çabalarıdır.
O bakımdan bizler en az Atatürk kadar milliyetçi ve vatanseverizdir. O bakımdan MHP liyim dir.
Bunlar şahsi düşüncelerimdir.
Bir zamanlar Necmettin ERBAKAN hoca vardı karşısın'da da Süleyman DEMİREL vardı aynı dönemlerde büyük kitleler peşindeydi milyonlar oy verdi şimdi o milyonlar çok kötü söylüyor bilemiyorum o kadar iyi sandıgımız insanlar kötü çıktı ki şimdi birilerini savunmaya korkuyorum açıkçası M.H.P ye gelince benim bir çok M.H.P li arkadaşlaım ve akrabalarım var aslında MHP ye işim düşse daha kolay yapılır. MHP Bülent ECEVİT döneminde bizim partiyle birleşmedi krizler üst üste geldi öcalanı idamla yargılamadıgı gibi idam yasasınıda kaldırdı günah çıkarıyor gibi (rahmetli BAŞBUĞ olsa haklısın belki) yinede zamanla çıkıyor herşey Böyle bir kadro böyle bir başbakan birdaha gelmez sen akıllı birisin bence birazda iyi taraflarından bak mesela dünya krize girdi bankaları battı Yunanistan gibi ülkeler kople iflas etti bize bişey olmadı ortadogu ve avrupanın vazgeçilmezi olduk artık heryerde sözümüz dinleniyor herşey ucuz gerçekci olalım enflasyon bitti artık yatırımlar arttı ülke yönetimini ergenekondan alınıyor
Bakınız altını çizerek söylüyorum bu AKP iktidarı 7 yıl mı oldu bütün icraatları iyiydi şimdi bir açılım dedi diye mi kötü oldu AKP oy kaybedeceğini bile bile neden yapıyor bunu istese kimseye karışmadan 2 dönem daha gider
Kahramanmaraş'a gelin görün beni daha iyi anlayacaksınız bir zmanlar olay çıkarmışlar burada hala sevmezler ve bütün yatırımlarımıza engel oldular AKP ye kadar ama şimdi daha geçen yıl 2 tane çimento fabrikası birden açıldı uçuyoruz adeta 2 yıl önce 8.5 tl den Adana dan G.Antepten aldıgımız çimentoyu şu anda 6.5 tl den alıyoruz 5 tl ye kadar da var ve paramız şehrimizde kalıyor.
Gibi bir sürü gelişme görüyorum Kayserili ve Gazianteli kardeşlerim bilirler Kahramanmaraşa gelirken yol yoktu Antalya yolundan beterdi gerçi Antalya yoluda yapılıyorda şimdi bakın tüneller duble yollar yapıldı ve devam ediyor elektirik direklerimiz vardı yollarda teller kopar ölürdü birileri şimdi hepsi yerin altına girdi
Bir atmaya 200 fabrika temeli atıyor Tayyip erdogan daha bir sürü saymakla bitmez
Avrupa birliği uyum yasaları canımızı yakıyor bir sürü belge isteniyor yok SRC yok K belgesi yok iş yeri açana bir sürü belge eskiden böyle değildi ama sonucunda iyi olacak inş.
Bunları anlatmaktaki sebebim AKP yi övmek yada sevmek değildir işte beni böyle kandırdılar yalansa da güzel bir yalan.
Asıl olan bizleriz onlar gelip geçici kırdıysam affola.
(Ya ben en başta şakadan yazmıştım aslında)
nnesta- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 259
Yaş : 44
Nerden : K.maraş
Meslek : inşaat
Kullandığınız Programlar : ms-dos
Reputation : 5
Puanları : 276
Kayıt tarihi : 29/12/07
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Büyük ve önemli icraatlar...
Gelir adaletsizliği. (Zenginle yoksul arasındaki gelir farkının ciddi şekilde artması.)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak ve bu projeyi gerçekleştirmek gibi bir hedefimiz var açıklamsı.)
BOP: Bölgede İsrail'den yüzölçüm olarak da nufus olaraka büyük hiçbir ülkenin olmaması demektir. BOP demek Türkiye'nin parçalanması demektir.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Tezkereye rağmen ABD uçaklarına hava üssümüzün açılması ve gerçekleşen uçuşların çoğunun nereye yapıldığı ve uçakta ne olduğunun bilinmemesi (Bir soru önergesi üzerine bakanın yaptığı açıklama bu doğrultudadır)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Ekonomik veriler açıklandığında tüm sektörler gerilerken sadece bankacılık sektörünün yükselmiş olması. (Üretimi neredeyse "0" olan bir ülkede kalkınmaya çalışmak)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Terörün bir numaralı besin kaynağı ekonomidir. İşsiz gelecekten ümitsiz
insanlar daha çabuk kandırılır doğuda ekonomiye can vermek dururken
şeker fabrikaları özelleştirilecek bu ne perhiz ne lahana turşusu...
(En çok şeker fabrikası nerede?)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Demokratik açılımdan bahsedip her türlü demokrasi dışı uygulamanın kaynağı olan darbe anayasasını elindeki güce rağmen değiştirmemek. (Yaptırmıyorlar bahane. Cumhurbaşkanını da seçtirmiyorlardı bak nasıl oldu. Referandum diye bir şey var)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Hak ve özgürlükler noktasında kendisini destekleyen büyük kitlenin durumunda hiç bir iyileşme olmamıştır. Bunun yanında zina yasak olmaktan çıktı travestiler bile eleştirilemez oldu ama hala başörtülü öğrenciler okula alınmıyor.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Helal gıda sertifikası çıkartmadan domuz etini kasap eti sınıfına almak gerçekten güzel bir icraat.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Amerikan Yahudi Kongresi'nden şimdiye kadar Türkiye'den sadece 28 Şubatın mimarı Çevikbir ve Sayın Başbakanımız ödül almıştır nasıl ve neden?
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Gelir adaletsizliği. (Zenginle yoksul arasındaki gelir farkının ciddi şekilde artması.)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak ve bu projeyi gerçekleştirmek gibi bir hedefimiz var açıklamsı.)
BOP: Bölgede İsrail'den yüzölçüm olarak da nufus olaraka büyük hiçbir ülkenin olmaması demektir. BOP demek Türkiye'nin parçalanması demektir.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Tezkereye rağmen ABD uçaklarına hava üssümüzün açılması ve gerçekleşen uçuşların çoğunun nereye yapıldığı ve uçakta ne olduğunun bilinmemesi (Bir soru önergesi üzerine bakanın yaptığı açıklama bu doğrultudadır)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Ekonomik veriler açıklandığında tüm sektörler gerilerken sadece bankacılık sektörünün yükselmiş olması. (Üretimi neredeyse "0" olan bir ülkede kalkınmaya çalışmak)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Terörün bir numaralı besin kaynağı ekonomidir. İşsiz gelecekten ümitsiz
insanlar daha çabuk kandırılır doğuda ekonomiye can vermek dururken
şeker fabrikaları özelleştirilecek bu ne perhiz ne lahana turşusu...
(En çok şeker fabrikası nerede?)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Demokratik açılımdan bahsedip her türlü demokrasi dışı uygulamanın kaynağı olan darbe anayasasını elindeki güce rağmen değiştirmemek. (Yaptırmıyorlar bahane. Cumhurbaşkanını da seçtirmiyorlardı bak nasıl oldu. Referandum diye bir şey var)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Hak ve özgürlükler noktasında kendisini destekleyen büyük kitlenin durumunda hiç bir iyileşme olmamıştır. Bunun yanında zina yasak olmaktan çıktı travestiler bile eleştirilemez oldu ama hala başörtülü öğrenciler okula alınmıyor.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Helal gıda sertifikası çıkartmadan domuz etini kasap eti sınıfına almak gerçekten güzel bir icraat.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Amerikan Yahudi Kongresi'nden şimdiye kadar Türkiye'den sadece 28 Şubatın mimarı Çevikbir ve Sayın Başbakanımız ödül almıştır nasıl ve neden?
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
emirkaan- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 830
Yaş : 24
Nerden : uıouıouıo
Meslek : uıouıouıo
Kullandığınız Programlar : ıouıouıo
Reputation : 16
Puanları : 307
Kayıt tarihi : 15/05/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
emirkaan demiş ki:Büyük ve önemli icraatlar...
Gelir adaletsizliği. (Zenginle yoksul arasındaki gelir farkının ciddi şekilde artması.)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak ve bu projeyi gerçekleştirmek gibi bir hedefimiz var açıklamsı.)
BOP: Bölgede İsrail'den yüzölçüm olarak da nufus olaraka büyük hiçbir ülkenin olmaması demektir. BOP demek Türkiye'nin parçalanması demektir.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Tezkereye rağmen ABD uçaklarına hava üssümüzün açılması ve gerçekleşen uçuşların çoğunun nereye yapıldığı ve uçakta ne olduğunun bilinmemesi (Bir soru önergesi üzerine bakanın yaptığı açıklama bu doğrultudadır)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Ekonomik veriler açıklandığında tüm sektörler gerilerken sadece bankacılık sektörünün yükselmiş olması. (Üretimi neredeyse "0" olan bir ülkede kalkınmaya çalışmak)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Terörün bir numaralı besin kaynağı ekonomidir. İşsiz gelecekten ümitsiz
insanlar daha çabuk kandırılır doğuda ekonomiye can vermek dururken
şeker fabrikaları özelleştirilecek bu ne perhiz ne lahana turşusu...
(En çok şeker fabrikası nerede?)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Demokratik açılımdan bahsedip her türlü demokrasi dışı uygulamanın kaynağı olan darbe anayasasını elindeki güce rağmen değiştirmemek. (Yaptırmıyorlar bahane. Cumhurbaşkanını da seçtirmiyorlardı bak nasıl oldu. Referandum diye bir şey var)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Hak ve özgürlükler noktasında kendisini destekleyen büyük kitlenin durumunda hiç bir iyileşme olmamıştır. Bunun yanında zina yasak olmaktan çıktı travestiler bile eleştirilemez oldu ama hala başörtülü öğrenciler okula alınmıyor.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Helal gıda sertifikası çıkartmadan domuz etini kasap eti sınıfına almak gerçekten güzel bir icraat.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Amerikan Yahudi Kongresi'nden şimdiye kadar Türkiye'den sadece 28 Şubatın mimarı Çevikbir ve Sayın Başbakanımız ödül almıştır nasıl ve neden?
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Mümkünse Uykusuz Dergisi'nin ön 2 sayfasını da okur musunuz
Helal Kaan Abi.Bilinçli insan olmanın yeri ayrı.Tren değil lokomotif olalım.
boronzox- Forum Yöneticisi
- Varsa Çalıştığınız Firma : Friilens
Mesaj Sayısı : 8984
Yaş : 32
Nerden : İstanbul
Meslek : Moşın Dizaynır
Kullandığınız Programlar : After Effects CS4
Reputation : 130
Puanları : 2428
Kayıt tarihi : 07/03/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
boronzox demiş ki:Mümkünse Uykusuz Dergisi'nin ön 2 sayfasını da okur musunuz
Bir de GDO meselesi vardı değil mi? Bak onu unutmuşum. Mutasyona uğramış bir nesil büyük icratlardan bir diğeri. Durmak yok yola devam...
Neden neden neden ve neden acaba ürünün üzerinde GDO ibaresi bulunmaz var mı bir mantıklı açıklaması.
emirkaan- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 830
Yaş : 24
Nerden : uıouıouıo
Meslek : uıouıouıo
Kullandığınız Programlar : ıouıouıo
Reputation : 16
Puanları : 307
Kayıt tarihi : 15/05/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
emirkaan demiş ki:Büyük ve önemli icraatlar...
Gelir adaletsizliği. (Zenginle yoksul arasındaki gelir farkının ciddi şekilde artması.)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak ve bu projeyi gerçekleştirmek gibi bir hedefimiz var açıklamsı.)
BOP: Bölgede İsrail'den yüzölçüm olarak da nufus olaraka büyük hiçbir ülkenin olmaması demektir. BOP demek Türkiye'nin parçalanması demektir.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Tezkereye rağmen ABD uçaklarına hava üssümüzün açılması ve gerçekleşen uçuşların çoğunun nereye yapıldığı ve uçakta ne olduğunun bilinmemesi (Bir soru önergesi üzerine bakanın yaptığı açıklama bu doğrultudadır)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Ekonomik veriler açıklandığında tüm sektörler gerilerken sadece bankacılık sektörünün yükselmiş olması. (Üretimi neredeyse "0" olan bir ülkede kalkınmaya çalışmak)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Terörün bir numaralı besin kaynağı ekonomidir. İşsiz gelecekten ümitsiz
insanlar daha çabuk kandırılır doğuda ekonomiye can vermek dururken
şeker fabrikaları özelleştirilecek bu ne perhiz ne lahana turşusu...
(En çok şeker fabrikası nerede?)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Demokratik açılımdan bahsedip her türlü demokrasi dışı uygulamanın kaynağı olan darbe anayasasını elindeki güce rağmen değiştirmemek. (Yaptırmıyorlar bahane. Cumhurbaşkanını da seçtirmiyorlardı bak nasıl oldu. Referandum diye bir şey var)
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Hak ve özgürlükler noktasında kendisini destekleyen büyük kitlenin durumunda hiç bir iyileşme olmamıştır. Bunun yanında zina yasak olmaktan çıktı travestiler bile eleştirilemez oldu ama hala başörtülü öğrenciler okula alınmıyor.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Helal gıda sertifikası çıkartmadan domuz etini kasap eti sınıfına almak gerçekten güzel bir icraat.
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Amerikan Yahudi Kongresi'nden şimdiye kadar Türkiye'den sadece 28 Şubatın mimarı Çevikbir ve Sayın Başbakanımız ödül almıştır nasıl ve neden?
Mümkünse biraz araştırır mısnız?
Araştırdım azcık sen öyle diyorsun da BOP demek neden büyük israil olsun ki o israile göre öyle bize göre büyük Türkiye Ortadogunun tek hakimi Türkiye projesidir bu irana görede Büyük İran projesidir BOP si
Tezkereye gelince tezkere meclisten geçseydi de büyük muhalafet olacaktı geçmedi asker girmedi yine büyük muhlafet keşke girseydi ama halk istemedi uçaklar zaten hiç durmuyorki incirliği kimler sattı ona sormak lazım
Ekonomik verilere gelince 12 ayın birinde 7 yılın 1 ayında bankacılıkga bakılmaz genel olarak bakmak lazım GSMH ya İhracata Enflasyona diğer sektörlerin son 5 yıllık üretimine bak birde sen araştırırmısın.
Terörün işsizlikten oldugunu siz söylüyorsunuz zaten e Açılım dediğimizde bu ya yıllardır kimsenin gitmek bile istemediği hatta girmeye cesaret edemediği doguya hakim olmak fabrikalar kurmak neden biz çalışalım oradakiler elektirik su parası ödemesin
Hak ve özgürlükler konusunda tamamen katılıyorum sana bir de madalyonun diğer tarafına bakalım şuanda ben başörtüsünü serbest yapacam derse AKP nin sonu olur bence yazmak istemediğim şeylerde var yazarsam birileri uyanmasın akıl vermiş gibi olur
Darbe anayasasını değiştirmiyor diyorsun daha ne yapsın.
Zinaya gelince Bu ülkede helal gıda namaz başörtüsü hadis ayet günah sevap gibi kavramlar insanları ürkütüyor şeriat gelecek herkesi kesecek sanıyorlar.
Yahudiler adı üstünde geçenlerde de Tayyip ERDOĞANI talibandan bile tehlikeli en tehlikeli insan seçtiler. Putinde bana göre tehlikeli
Ben AKP ye inanıyorum hastaneden benim gibi senet imzalayıp çıkanlar anlar beni AKP den önce 1 milyar dolar için kriz kopuyordu AKP den önce ne vardı ki kötü olan şeyleri bu adamlar mı kötü yaptı ben eczacı olsam oy vermem ne güzel akşama kadar ellerinde boş kaldıkça üst üste fiyat basıyorlardı ben Cem uzan olsam da oy vermem ne güzel devleti soyuyordu bugun AKP li Belediye başkanı oglu araba yıkama işi actıgı için eleştiriliyor sa başka sorun yok demektir ben olsam babam belediye başkanı neden çalışayım ki yol geçecek yerlerden arazi alıp satar köşe olurum yarım yamalak dinciyim kökten milliyetçiyim önce ailemi sonra sülalemi sonra arkadaşlarımı sonra sehrimi sonra devletimi düşünürüm.
Sayın adminim, Emirkaan kardeşim ve diğer arkadaşlarım ben böyleyim işte idare ediverin yaw
nnesta- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 259
Yaş : 44
Nerden : K.maraş
Meslek : inşaat
Kullandığınız Programlar : ms-dos
Reputation : 5
Puanları : 276
Kayıt tarihi : 29/12/07
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Bende hortlamışım orda 7.haziran demiş ki:Bi kontrol edeyim dedimdi şu istatistiğide paylaşayım dedimdi
lastturk- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 657
Yaş : 36
Nerden : :)
Meslek : :(
Kullandığınız Programlar : 3ds/max + a/e=50
Reputation : 1
Puanları : 74
Kayıt tarihi : 22/01/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Senin neye inandığın şahsen hiç umrumda değil.
Çünkü insanları inandıklarından dışarıya çıkarmak gibi bir özelliğim yok.Ancak şunu anlamıyorum.
Senden çalınan birşeyin çeyreğini sana veren bir hükümeti nasıl sevebiliyorsun?
Sabaha kadar yolsuzluklarını yazsam yine de bitmez.Her hafta Yürüyüş-Penguen-Uykusuz-Gırgır okuyorum.
Hergün samanyolu-kanal 7 izlemekle olmaz bu iş.
Medyaya kanmak istersen zaten 2 dakikalık işin var demektir.
Okumayın-sonra inanın.Kandırmaya gerek bile yok.Neden?Çünkü yaptıklarının üzerlerini yeni olaylarla çok güzel örtüyorlar.Yere düşüp patlayan polis silahları varken (silahına sahip çıkamayan polislerimiz var ki aslında sinirlerine sahip çıkamıyorlar) şimdi yeni bir yasayla polislere yüksek donanımlı silahlar verilecek.Artık onlar da yere düşerse ne olur bilemem.
Milletten çaldıkları-aldıkları paralarla enflasyon düşüren hükümete inanmaa devam edin.
Adamın yediği içtiği birşey yok tabii ki enflasyon düşük olacak.Tabii ki memur yine aç kalacak.
Yeni yılda krizin etkilerinden tamamen kurtuluyormuşuz dediğine göre Tayyiperdoğanın.
Sanırım küçükken çok polyanna okumuş kendileri.
Ülkenin halini anlamak için sokak aralarına bakın yeter.
ha bir de.
Nerede AKP'li varsa bana ilk söylediği şey sağlık sorunlarını çözdüdür.
Haklısınız.
Bursa'daki maden ocaklarında 200 milyar civarı masraf yapılmadı diye ölen çalışanların ailelerine 5'er milyar psikoloji parası verildi.
Tuzla Tersanelerinde ölen işçilerin sayısı 100 e dayandı.Devam da ediyor.
Ama yok!Sadece kendi sağlığını düşünen-dışarıda insanların ölmesini umursamayan insanlarımız var.
Ne de olsa kendisi gidiyor başkalarından çalınan paralarla kendi sağlığını parasız karşılıyor.
Krizin etkilerinde nasıl oluyorsa köşklerine trilyonluk restorasyon çalışmaları yapmayı ihmal etmiyorlar.
Kendi olmadıkları gibi davranmakta da üstlerine yok.
Okumadıkları yazarlardan bile alıntı yapıp bari kemiklerini sızlatmayın be!
Ülkede ne kadar az köşeyazarı olursa ülkede o kadar refah olur diyenler de var.
Polise taş attı diye 5 çocuğa 305 yıla varan hapis cezaları veriliyor ancak yine aynı çocuklar hakkaride tuvaletlere bile sahip değil.
Zamlar da çok azaldı.31 ytl artan asgari ücretle 2 ev birden geçindirebiliriz!
Üstelik yeni yıla da cidden çok güzel girdik.
Sigara ve alkol başta olmak üzre zam gelen şeyleri biraz düşünün.
Ama düşünmeyin.Devam edin.Herşey güzel.Hiçbir sorun yok.
Adminim ve arkadaşlarım ben de böyleyim.Beni de böyle kabul edin.
Çünkü insanları inandıklarından dışarıya çıkarmak gibi bir özelliğim yok.Ancak şunu anlamıyorum.
Senden çalınan birşeyin çeyreğini sana veren bir hükümeti nasıl sevebiliyorsun?
Sabaha kadar yolsuzluklarını yazsam yine de bitmez.Her hafta Yürüyüş-Penguen-Uykusuz-Gırgır okuyorum.
Hergün samanyolu-kanal 7 izlemekle olmaz bu iş.
Medyaya kanmak istersen zaten 2 dakikalık işin var demektir.
Okumayın-sonra inanın.Kandırmaya gerek bile yok.Neden?Çünkü yaptıklarının üzerlerini yeni olaylarla çok güzel örtüyorlar.Yere düşüp patlayan polis silahları varken (silahına sahip çıkamayan polislerimiz var ki aslında sinirlerine sahip çıkamıyorlar) şimdi yeni bir yasayla polislere yüksek donanımlı silahlar verilecek.Artık onlar da yere düşerse ne olur bilemem.
Milletten çaldıkları-aldıkları paralarla enflasyon düşüren hükümete inanmaa devam edin.
Adamın yediği içtiği birşey yok tabii ki enflasyon düşük olacak.Tabii ki memur yine aç kalacak.
Yeni yılda krizin etkilerinden tamamen kurtuluyormuşuz dediğine göre Tayyiperdoğanın.
Sanırım küçükken çok polyanna okumuş kendileri.
Ülkenin halini anlamak için sokak aralarına bakın yeter.
ha bir de.
Nerede AKP'li varsa bana ilk söylediği şey sağlık sorunlarını çözdüdür.
Haklısınız.
Bursa'daki maden ocaklarında 200 milyar civarı masraf yapılmadı diye ölen çalışanların ailelerine 5'er milyar psikoloji parası verildi.
Tuzla Tersanelerinde ölen işçilerin sayısı 100 e dayandı.Devam da ediyor.
Ama yok!Sadece kendi sağlığını düşünen-dışarıda insanların ölmesini umursamayan insanlarımız var.
Ne de olsa kendisi gidiyor başkalarından çalınan paralarla kendi sağlığını parasız karşılıyor.
Krizin etkilerinde nasıl oluyorsa köşklerine trilyonluk restorasyon çalışmaları yapmayı ihmal etmiyorlar.
Kendi olmadıkları gibi davranmakta da üstlerine yok.
Okumadıkları yazarlardan bile alıntı yapıp bari kemiklerini sızlatmayın be!
Ülkede ne kadar az köşeyazarı olursa ülkede o kadar refah olur diyenler de var.
Polise taş attı diye 5 çocuğa 305 yıla varan hapis cezaları veriliyor ancak yine aynı çocuklar hakkaride tuvaletlere bile sahip değil.
Zamlar da çok azaldı.31 ytl artan asgari ücretle 2 ev birden geçindirebiliriz!
Üstelik yeni yıla da cidden çok güzel girdik.
Sigara ve alkol başta olmak üzre zam gelen şeyleri biraz düşünün.
Ama düşünmeyin.Devam edin.Herşey güzel.Hiçbir sorun yok.
Adminim ve arkadaşlarım ben de böyleyim.Beni de böyle kabul edin.
boronzox- Forum Yöneticisi
- Varsa Çalıştığınız Firma : Friilens
Mesaj Sayısı : 8984
Yaş : 32
Nerden : İstanbul
Meslek : Moşın Dizaynır
Kullandığınız Programlar : After Effects CS4
Reputation : 130
Puanları : 2428
Kayıt tarihi : 07/03/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
boronzox demiş ki:Senin neye inandığın şahsen hiç umrumda değil.
Çünkü insanları inandıklarından dışarıya çıkarmak gibi bir özelliğim yok.Ancak şunu anlamıyorum.
Senden çalınan birşeyin çeyreğini sana veren bir hükümeti nasıl sevebiliyorsun?
Sabaha kadar yolsuzluklarını yazsam yine de bitmez.Her hafta Yürüyüş-Penguen-Uykusuz-Gırgır okuyorum.
Hergün samanyolu-kanal 7 izlemekle olmaz bu iş.
Medyaya kanmak istersen zaten 2 dakikalık işin var demektir.
Okumayın-sonra inanın.Kandırmaya gerek bile yok.Neden?Çünkü yaptıklarının üzerlerini yeni olaylarla çok güzel örtüyorlar.Yere düşüp patlayan polis silahları varken (silahına sahip çıkamayan polislerimiz var ki aslında sinirlerine sahip çıkamıyorlar) şimdi yeni bir yasayla polislere yüksek donanımlı silahlar verilecek.Artık onlar da yere düşerse ne olur bilemem.
Milletten çaldıkları-aldıkları paralarla enflasyon düşüren hükümete inanmaa devam edin.
Adamın yediği içtiği birşey yok tabii ki enflasyon düşük olacak.Tabii ki memur yine aç kalacak.
Yeni yılda krizin etkilerinden tamamen kurtuluyormuşuz dediğine göre Tayyiperdoğanın.
Sanırım küçükken çok polyanna okumuş kendileri.
Ülkenin halini anlamak için sokak aralarına bakın yeter.
ha bir de.
Nerede AKP'li varsa bana ilk söylediği şey sağlık sorunlarını çözdüdür.
Haklısınız.
Bursa'daki maden ocaklarında 200 milyar civarı masraf yapılmadı diye ölen çalışanların ailelerine 5'er milyar psikoloji parası verildi.
Tuzla Tersanelerinde ölen işçilerin sayısı 100 e dayandı.Devam da ediyor.
Ama yok!Sadece kendi sağlığını düşünen-dışarıda insanların ölmesini umursamayan insanlarımız var.
Ne de olsa kendisi gidiyor başkalarından çalınan paralarla kendi sağlığını parasız karşılıyor.
Krizin etkilerinde nasıl oluyorsa köşklerine trilyonluk restorasyon çalışmaları yapmayı ihmal etmiyorlar.
Kendi olmadıkları gibi davranmakta da üstlerine yok.
Okumadıkları yazarlardan bile alıntı yapıp bari kemiklerini sızlatmayın be!
Ülkede ne kadar az köşeyazarı olursa ülkede o kadar refah olur diyenler de var.
Polise taş attı diye 5 çocuğa 305 yıla varan hapis cezaları veriliyor ancak yine aynı çocuklar hakkaride tuvaletlere bile sahip değil.
Zamlar da çok azaldı.31 ytl artan asgari ücretle 2 ev birden geçindirebiliriz!
Üstelik yeni yıla da cidden çok güzel girdik.
Sigara ve alkol başta olmak üzre zam gelen şeyleri biraz düşünün.
Ama düşünmeyin.Devam edin.Herşey güzel.Hiçbir sorun yok.
Adminim ve arkadaşlarım ben de böyleyim.Beni de böyle kabul edin.
Harbi olmak güzel şey Boronzox inş. benim düşündüğüm gibidir.
nnesta- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 259
Yaş : 44
Nerden : K.maraş
Meslek : inşaat
Kullandığınız Programlar : ms-dos
Reputation : 5
Puanları : 276
Kayıt tarihi : 29/12/07
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Son olarak sözü Ali Bulaç'a bırakıyorum. Tarafsız olarak gördüğüm hiç bir partiyle alakası olmayan (en azından bildiğimiz kadarıyla) sosyolog ve ilahiyatçı Ali Bulaç'ın bir yazısı (veya röportajı) Burada ilginç bir durum daha var. Her daim özgürlüklerden ve demokrasiden dem vuran açılım maçılım kayıtsız şartsız destekleyen gazetesinde demokrasi? adına bir kürt faşistine (bejan matur) yer veren gazete, kuruluşundan beri yazarı olan Ali Bulaç'a köşesinde AKP'yi eleştirme fırsatı vermemiştir. Bu yazı neden Zaman'da yayınlanmadı o da ayrı bir soru işareti. Yazı eski ama geçerliliğini hala ve malesef koruyor buyrun:
İki senedir en yüksek perdeden AK Parti iktidarının 5 temel sorunla
yüz yüze bulunduğunu söyledim ve yazdım. AK Partililer, binbir iftira
ve yalan üreterek karşılık vermeye, bu eleştirilerin etkisini
küçültmeye çalıştılar. Fakat gelişmeler söz konusu eleştirilerin ne
kadar yerinde olduğunu açıkça ortaya koymuş oldu. Önce beş temel
eleştiri noktasının ne olduğunu hatırlamakta fayda var:
1) Gelir bölüşümünde adalet sağlanamadı. AK Parti hükümeti, takip
ettiği ekonomi politikalarıyla son tahlilde zengini daha çok zengin
ediyor. Sıkı usullerle uygulanan IMF politikaları yoksul kesimlerin,
çalışanların, çiftçinin, emeklinin, esnafın durumunda herhangi bir
iyileştirme meydana getirmedi. Finans sektöründeki hareketliliği reel
ekonomiden ayırmak gerekir. Aslolan reel ekonomide yaşanan ciddi
sorunlar, vukua gelen büyük haksızlıklardır.
Elimizde somut veriler var. Mesela, Koç Grubu, 2010 hedefine beş
sene önce, yani 2005`te ulaştığını açıkladı. Koç Grubu, nasıl bir
cennette iş yapıyor ki, servetini katlıyor. Aydın Doğan, bu hükümet
döneminde tam 8 kat büyüdü. 2002 yılına kadar Türkiye`den 3 dolar
milyarderi vardı, şimdi bunların sayısı 21`e çıktı. Kim ne derse desin,
resmi rakamlara göre 19 milyon yoksul ve 1 milyon aç insan var.
Çalışan, yani iş bulduğunu söyleyenlerin yarısından biraz fazlası
asgari ücretle çalışıyor, yani aylık gelirleri 300 dolardan fazla
değil. Bütün çabasını zenginleri daha çok zengin etmesine harcamış
olmasına rağmen, Koç Grubunun patronu Rahmi Koç “Bunlar ekonomide iyi,
ama başka konularla ilgilenmesinler, eşi başörtülü cumhurbaşkanı
seçmeye çalışmak olmaz” dedi. Demek ki, yaranamadılar.
2) Bütün umutlar AB üyelik sürecine bağlanmasına rağmen,
Müslümanların temel hak ve özgürlükleri konusunda hiçbir iyileşme
meydana gelmedi. Gelmediği gibi daha da kötüleşti. Başörtüsü sorunu,
İmam Hatip Okulları, Kur`an kursları ve diğer konularda her zamankinden
çok daha büyük sıkıntılar yaşanıyor. 2002 yılında AB`ye destek yüzde
76`lara çıkmış bulunuyordu. Bu aynı zamanda Hükümet`in tutumunun da
tasvibi ve bazı beklentilerin ifadesi anlamını taşıyordu. Şunun
unutulmaması lazım, eğer bu destek ve AK Parti hükümeti olmasaydı,
Türkiye AB üyelik sürecinde bu mesafeyi alamazdı, fakat bu karşılıksız
bir destek oldu.
Geldiğimiz noktada şu açıkça ortaya çıktı ki, hükümet AB üyelik
sürecini iyi kullanamadı. Müslümanlar 28 Şubat sürecinin akebinde
fonksiyonel düşüncelerle AB`yi desteklediler, durumlarında bir
rahatlama olma düşüncesini taşıyorlardı. 2002 `de AK Parti iktidara
gelince, AB ile olan ilişkilerin her aşamasında sorunları çözülecek, AK
Parti bunları gündeme taşıyacaktı. Tam aksine oldu. Yapılması gereken
şey, Müslüman cemaat ve grupların temel hak ve özgürlük taleplerini AB
üyelik sürecine dahil etmek ve bu konuda ısrarcı davranmak olmalıydı;
fakat AK Parti iktidarı Müslümanların hassasiyetlerini sürece dahil
etmedi, gündeme bile almadı, AB`den gelen reform paketlerini sorgusuz
sualsiz kabul edip geçirdi. İdam cezasını kaldırdı, zinayı yasak
olmaktan çıkardı. Süreç eşcinselleri bile kanunların koruması altına
alırken dindar kitleleri görmedi bile. Bugün eşcinselliğin aleyhinde
yazmak ve konuşmak kanunen suç oldu. Müslüman cemaatlerin bugün AB`ye
olan destekleri azalmışsa, bu aslında AK Parti`ye olan umutlarının da
azalmasının bir başka yönden göstergesidir. Çünkü bu süreçte AK Parti
değil de, mesela CHP veya başka bir sağ parti iktidarda olsaydı, zaten
bundan farklı bir sonuç hasıl olmayacaktı, yani onlar da Müslümanların
taleplerini dile getirmeyecek, dertlerine tercüman olmayacaklardı. Bu
bağlamda AK Parti ile diğer partiler arasında hiçbir fark yoktur,
bundan sonra ise AB üyelik sürecinin bir rahatlama getireceği hayalden
ibarettir, çünkü şartlar kökten değişti.
Bütün yumurtalarını AB sepetine koyma riskini göze almasına rağmen,
AB sürecinden Müslüman kitlelerin temel hak ve özgürlükleri alanlarında
iyileşeme sağlama yönünde hiçbir mesafe alınmadı. Bunun sebebi AK
Parti`nin bu sorunları somut ve açık bir talep olarak AB gündemine
sokmaktan istinkaf edinmesidir.
“AB bu talepleri kaale almaz” demenin hiçbir mazereti yoktur. AK
Parti, AB`yle ilgili vizyonunu ve değerlendirmeye mesnet teşkil edecek
düşüncelerini liberal aydınlardan aldı, bu aydınların öncelikleri
arasında Müslümanların temel hak ve özgürlükleri hiçbir zaman yer
almadılar, hatta Müslümanların hak ve özgürlük taleplerini “dini
vecibeler” statüsünde bile kabul etmediler. Maalesef AK Parti kendi
asli ve hakiki referans çerçevesini değiştirmek suretiyle, trajik bir
biçimde kendi kalesine gol atmayı marifet bildi.
Eğer kararlı davranılsaydı AB`nin Müslümanların hak taleplerini geri
çevirmesi düşünülemezdi. Madem ki, AB`nin de Türkiye`ye ihtiyacı var
-ki eski İtalya Başbakanı ve AB`den başka yetkililer bunu açıkça itiraf
ediyor ve elbette öyledir- bu durumda hükümet her masaya oturuşunda
Müslümanların sorunlarını dile getirmeliydi. En azından Almanya`da
Merkel`in, Fransa`da Sarkozy`nin başa gelmesinden önce bunlara bir hal
çaresi bulunmalıydı. Fakat hükümet kendini bu sorunlarla
ilişkilendirmekten dahi korktu; öyle ki Başbakan`ın en yakın adamı
televizyon ekranlarında “Biz kamuda hizmet verenlerin başörtüsü
kullanmasına karşıyız, bu laikliğe aykırıdır” dedi.
3) Genel dış politika sorunlarıyla ilgili olarak hükümetin elinde AB
yol haritası ve ABD`yle uyumlu bir dış politika izlemekten başka bir
inisiyatif olmadı. Hatta uluslar arası ilişkiler ve dış politika
konularında uzman olan akademisyen ve gözlemcilerin açıkça ifade
ettikleri gibi, AK Parti`nin kendini Amerika ve Avrupa nezdinde
“desteklenmeye değer parti” olarak takdim etmesinin en önemli argümanı
budur. Eğer AK Parti, AB üyelik sürecini bütün var gücüyle ve
samimiyetle yürüteceği yönünde sağlam bir taahhütte bulunmamış olsaydı,
dış güçlerin onu desteklemesi düşünülemezdi. Dış politika konularında
yeterince donanımlı olmadığı herkesçe bilinen lider, buna
inandırıldıktan sonra, AB üyelik sürecine dört elle sahip çıkıldı.
Bunun başlı başına bir nakısa olduğunu düşünenler elbette haksız
değil. Şu varki, toplumda o gün için var olan genel eğilim, AB üyelik
sürecinin Müslüman kitlelerin çektiği sıkıntıları aşmalarında umut
vereceği yönündeydi.
Bunun hangi ölçülerde özgün veya başarılı bir tutum olduğu konusu
üzerinde yeterince durulmuş, çok yönlü muhasebesi yapılmış değildir.
Hükümetin -dış etkin destek kaygısıyla ve elbette AK Parti`nin
kuruluşunda rol oynayan büyük güçlerle uzlaşma doktrini çerçevesinde-
İsrail`le giriştiği açık ve gizli ilişkiler -en azından- Türkiye`yi
“arkadan giden bir ülke” konumuna itti. Öyle bir noktaya geldi ki,
Türkiye, Amerika ile bile ilişkilerini “İsrail üzerinden kurma”ya
başladı.
Türkiye gibi bir ülkenin elbette radikal bir biçimde Amerika, Avrupa
ve hatta İsrail`le ilişkilerini kesmesini beklemiyor. Bu aşamada, yakın
veya orta vadede çok akıllı bir tutum olmaz. Ancak elindeki gücü,
avantajı ve kozları görmezlikten gelip, bir iktidarın iplerini İsrail`e
kaptırması kabul edilemez. Kim bu yönde eleştiri yapıyorsa, iktidar
çevresi “Bunlar radikal adamlar, real politikten anlamazlar” diye
suçlamaktadırlar ki, bu da tamamiyle boş bir propagandadan ibarettir.
Hakikatte olan şu ki, İsrail ile ilişkiler hiçbir zaman iddia edildiği
üzere real-politik hesaplar dahilinde kurulmamış -ki kimsenin buna
itirazı yok-, aksine içerde iktidara gelmenin ve iktidarda kalmanın
yegane imkanı ve güvencesi olarak görülmüştür. Bazı münferit ve iç
politikaya dönük çıkışlar bir yana, İsrail`le ilişkiler hiçbir dönemde
bu seviyeye çıkmış değildir; öyle ki dünyadaki en büyük Yahudi kuruluşu
olan JINSA, 28 Şubat sürecinin baş aktörü Çevik Bir`den sonra ikinci
ödülü Başbakan R. Tayip Erdoğan`a verdi. İsrail ve Yahudi kuruluşları,
dünyada hiç kimseye, real politika yürüten kimselere bu ödülü vermez.
AK Parti hükümetinin dış politikada altını çizdiği `başarı`,
“Bölgede inisiyatif aldığımız” yolundaki iddiadır. Bu konuda elbette
önemli başarılar sağlandı, ama stratejik yönüyle atılan söz konusu
adımların büyük bir bölümünün BOP çerçevesinde düşünüldüğü göz ardı
edilemez. Başbakan Erdoğan açık bir biçimde “Biz BOP`un eş başkanlığını
yapıyoruz, bizim bu projeyi hayata geçirme gibi bir görevimiz ve
misyonumuz var” demiştir ki, Türkiye`de yükselmekte olan ulusalcı
dalganın öne çıkardığı öfkeyi bundan bağımsız düşünemeyiz. “BOP`a karşı
çıkmak” ile “ulusalcı olmak veya ulusalcılarla bir safta yer almak”
aynı şeyler değildir; bu retorik basit bir propagandadır.
BOP`un içinde Türkiye`nin de yer aldığı 22 İslam ülkesinde rejim ve
siyasi harita değişikliğini ön gördüğünü kimse görmezlikten gelemez;
yayınlanan haritalar bunun psikolojik ön hazırlığından başka bir şey
değildir. Irak, Lübnan, Filistin paramparça ediliyor; sırada Suriye,
İran ve diğer ülkeler var. Afganistan, Sudan ve Somali`nin trajik
durumu ortada. Türkiye de bu kapsam içinde. BOP kesin olarak İslam
dünyasının parça parça bölünmesini ve hiçbir parçasının İsrail`den daha
büyük ve daha güçlü olmamasını hedeflemektedir. Amerika, bölgede
İsrail`den daha muktedir hiçbir Müslüman topluluğu istemiyor, elinde
kılıç tezgahın üzerine serdiği atlas kumaşı canı istediği gibi
parçalara ayırıyor. Böyle iken AK Parti iktidarı nasıl kendini BOP`la
ilişkilendirebilir, bunu seçmen kitlesinin ve iki üç nesildir kendini
bu davaya adamış samimi mü`minlerin kendi vicdanlarında bu soruya cevap
araması lazım.
Hafızamızı tazeleyelim: 1 Mart 2003 tezkeresi tartışmaları sırasında
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, açıkça “Bu hükümetin bu tezkereyi geçirme
gibi bir misyonu var” demişti. 1 Mart tezkeresi, sanıldığının aksine
Türk askerinin Irak`a girişini öngörmüyor, sadece 65 bin Amerikan
askerinin Türkiye`nin Güneydoğusu`na yerleşmesini öngörüyordu ki, bu
başımıza gelebilecek en büyük felaketti. Dış basında Amerika`nın sadece
askerlerini Türkiye`ye konuşlandırmak istediği, Türk askerinin Irak`a
girmesinin asla söz konusu olmadığı yazıldı çizildi. Türk medyası ise
halkı doğru dürüst bilgilendirmedi.
Tezkerenin geçmemesi Türkiye`ye bölgede ve dünyada büyük bir itibar
kazandırdı, ama herkes biliyor ki, 1 Mart tezkeresi Başbakan`a,
hükümete ve Amerikan Neoconların hükümet içindeki acenteleri misyonuyla
faaliyet gösteren danışmanların oluşturduğu politbüroya rağmen
geçmemiştir. Eğer hükümete kalsaydı itibarımız sıfıra müncer olur,
ülkemiz de felakete düşerdi. Neoconların Türkiye için hangi felaket
senaryolarını yazdıklarını, son Hudson Enstitüsü`nün skandal toplantısı
ortaya koymuş bulunmaktadır.
Hükümetin en yüksek düzeydeki elemanları “Biz çok boyutlu bir dış
politika izliyoruz, çok eksenli politika izlemiyoruz, bizim tek
eksenimiz var, o da AB üyelik sürecidir” demişlerdir ki, bu, yeterince
Türkiye`nin Ortadoğu`da ve Afrika`da hangi amaçlarla girişimlerde
bulunduğunu gösteriyor. Mısır`da girişilen faaliyetlerin birinci
derecedeki amacı, İsrail`in kendi adına ve kendi başına yapamadığı
ekonomik faaliyetleri Türk şirketleri üzerinden yapması, böylelikle
Afrika`ya açılmasını sağlamaktır. Orada faaliyet gösteren ve Mısır
hükümeti tarafından önemli avantajlarla desteklenen Türk firmaları,
üretimde kullanacakları hammaddenin asgari yüzde 12`sini İsrail`den
veya İsrailli bir firma üzerinden almak ve yine ürettikleri malları
Amerikalı firmalar aracılığıyla ihraç etmek zorundadırlar, aksi halde
orada faaliyet göstermeleri mümkün değildir.
Bu hükümet ve stratejistleri Türkiye`yi “basit bir kanat ülke”,
üzerinden gelip geçilen, çiğnenen “bir köprü” ve zavallı “bir hamal”
olarak algılamış, bize bu misyonu uygun görmüşlerdir. “Biz küresel güç
olması gereken Avrupa`yı Ortadoğu`ya, Asya`ya, Türki cumhuriyetlere,
İslam dünyasına taşıyacağız” demek gurur kırıcıdır, vizyon körlüğüdür.
4) Hükümetin ve AK Parti`nin yolsuzluklarla mücadele etme gibi bir
iddiası ve vaadi vardı. Yolsuzluklarla mücadele siyasetin temel
sorunudur, bu yüzden genel olarak bütün partilerin bu yönde vaadi olur.
Fakat “dini ve ahlâki” ya da Erbakan`ın deyimiyle “ahlâk ve maneviyat”a
dayalı değerleri öne çıkaran Milli Görüş partileri herkesten çok bu
konuya vurgu yaptılar ve bu genel olarak kamuoyu nezdinde kabul gördü.
Herkes bu çizgideki siyasetçilerin Türkiye`yi arındıracaklarını, temiz
bir ülke meydana getireceklerini düşünmeye başladı.
Gel gör ki AK Parti etrafında toplanan hacıyatmazların yolsuzlukları
ayyuka çıkmış bulunmaktadır. Deyim yerindeyse bazıları “deveyi
hamuduyla yemektedirler”. Bu seçimin en önemli konularından birinin
“yolsuzluklar” olması beklenirken, merkezdeki çekirdek, AK Parti`ye
siyaset zarar vermek -aslında sonuç itibariyle yarar sağlamak- amacıyla
bu partiyi “din” üzerinden vurma yolunu seçti, bir kere daha bir
muhtıranın gerekçesi “irtica” gösterildi ve irticanın belirtisi de
Urfa`da Kutlu Doğum haftasında ilahi okuyan 7-12 yaş arası kız
çocukları gösterildi. Oysa belli başlı merkezlerde ve medya
plazalarında saklı tutulan “yolsuzluk dosyaları” açılsaydı belki sonuç
farklı olurdu.
Her ne ise, ortada olan gerçek şu ki, bazı bakan çocuklarının özel
avantaj sağlamaları için sınırlı zaman dilimine mahsus kanunlar
çıkartılmakta, daha bıyıkları yeni terlemiş gençler kolayca armatör
olabilmektedir. İran İslam devrimi, radikalizm vb. her platformda
Müslümanların her fikriyatını sömürüp, sonraları bu işleri bırakanlar,
RP zamanında saç sakal takva gezenler, parmaklarında kalın gümüş yüzük
takanlar ile ANAP`ta ve MHP`de hiçbir varlık gösteremeyenler ve yine
bir zamanlar Prof. Necmettin Erbakan ve R. Tayyip Erdoğan`a ağız dolusu
sövüp küfredenler, adeta bir blok kurarak bu iktidar döneminde kamunun
kaynaklarını hortumlamaya başladılar. Bir anda zengin olanlar kibir,
haset ve sonradan görmelik üreterek toplumda bazı kesimlerin
kendilerine ve onların şahsında bütün Müslümanlara husumet
beslemelerine sebep olmuşlardır.
Ulusalcıların düzenlediği Cumhuriyet mitinglerinde bu öfkenin
izlerini görmezlikten gelmek yanlış olur, bunun üzerinde tefekkür edip
gerekli dersleri çıkarmak lazım. Müslüman servetini sadece helal
yollardan kazanır; emek vermediği, hak etmediği şeye göz dikmez;
parasını gösteriş malzemesi yapmaz, başkalarını kıskandırmaz, hayır ve
infak yolunda kullanır. Bir zamanlar renkli elbise giyilmesine karşı
çıkan yedi kat takva sahibi kadınlar, şimdi bakan eşleri olarak günde
birkaç kez kıyafet değiştiriyor, kameralar önünde eşlerine pastalar
yediriyor, İslam`ın usul ve adabına aykırı şımarıkça hareketler
sergiliyorlar. Bu Müslümanların edebi, örfü, kültürü değildir.
Bazıları da şarabın tadını bilmeseler bile şarap koleksiyonları
yaptıklarını söylüyor, “eşimin başı örtülü olsa da olur olmasa da olur”
diyor; “Başörtüsü diye genel bir sorun yok, bağırıp çağıranların sayısı
yüzde 1,5`uğu geçmez” demekten haya etmiyorlar. Peki, bütün bunların
manevi bir karşılığı olmayacak mıydı? Allah`ın sillesi gelmeyecek miydi?
5) Bir başka önemli nokta, AK Partililer`in “Milli Görüş gömleğini
çıkardık, değiştik” derken, Müslümanların 150 senedir mücadelesini
verdikleri bütün toplumsal, kültürel ve siyasi davalarını, öne
çıkardıkları sorunları reddetmeleri; din ile hayatın arasını açmaları;
geç kalmış laikçilerin dilini kullanıp dinin ekonomiyle, parayla, bölge
siyasetiyle, kamusal hayatla ilişkisinin olamayacağını söylemeleri ve
“Beyler siz ne diyorsunuz” diye soranlara “radikalizm” yaftasını
yapıştırmalarıdır.
Asla affedilmemesi gereken şu ki, bu profesyonel siyasetçilerin
siyasete “Müslüman veya İslamcı” başlayıp, iktidara gelme noktasına
yaklaştıklarında sayısız insanın emeği, mü`minlerin acısı ve gayretiyle
oluşmuş bu mirası reddedip İslamcılığı küçümsemeleridir. Kasımpaşa`da
50 yıllık Kur`an kursunu yıktırmak, İzmit`te başörtüsü eylemi yapan ve
canı yanmış kızları coplatmak bu çerçevede, yani “İslamcılık`tan ne
kadar uzaklaşıldığı” yönünde verilen mesajlardı. Bu açıkça
İslamcılığın, başka bir ifadeyle Müslümanlığın, yani “dinin siyasette
istismarı”dır.
Bir de “dinsel milliyetçilik” üzerinden Müslümanların evrensel
inanç kardeşliği ve birliklerinin ismi olan ümmet fikri ve idealinin
seçim meydanlarında yuhlatılması konusu var ki, Allah kısmet ederse bu
dizinin bitiminden sonra bu konuyu özel olarak ele almaya çalışacağım.
Çünkü eğer Müslüman kimliğiyle önde olan insanlar “din ile siyaseti,
din ile ekonomi”yi birbirinden ayırıp, Müslümanların evrensel birliği
inancı olan ümmet fikrini yuhalatırsa ve buna biz Müslümanlar ses
çıkarmayacak olursak, Allah bizim ve ülkemizin üzerindeki korumasını
kaldırır, her türlü azaba müstahak oluruz.
Türkiye için merkez sağ veya merkez sol denen siyasetin önemi
yoktur. Derin sorunlarla boğuşmakta olan toplum, kendi hayatında,
tarihinde ve kolektif hafızasında herhangi bir anlamlı karşılığı
olmayan sağ ve sol ideolojilerle vakit tüketmekte, sorunlarının
çözümünü sahte adreslerde aramaya sevkedilmektedir. Bu, bilinci
uyuşturma ameliyesidir ve siyaseten sonucu daima, bu ülkede iktidar
seçkinlerinin kazanç hanesine yazılmaktadır. En azından siyaset bilimi
ve sosyal bilimler açısından bakıldığında bile, sınıflı olmayan bir
toplumda sağ ve sol siyasetlerin ya da sosyalizm ve liberalizmin
karşılığının olabileceğini düşünmek bir aydın fantezisi olabilir ancak.
Bu hiçbir zaman sosyalizm veya liberalizm düşünce çerçevesinde faaliyet
gösteren aydın ve akademisyenlerin entelektüel çabalarını küçümsemek
anlamına gelmiyor. Hayır, böyle bir şey hadbilmezlik olur. Nitekim
Türkiye`de her iki düşünce alanında çok değerli çabalar gösteren
gruplar vardır; mesela sol ve sosyalizm ideallerine bağlı kalarak çaba
gösteren Birikim Dergisi çevresi insanları ile Liberal Düşünce
Topluluğu çevresi insanlarının entelektüel çabalarını, samimiyetlerini
ve mücadelelerini kimse inkar edemez. Benim burada değinmeye çalıştığım
husus, her siyasi düşünce ve örgütlenme biçiminin varolan herhangi bir
toplumsal gerçekliğe dayanması gerektiği konusudur. Türkiye`de sorun
siyaseti kimin yapacağı sorusunun cevabında gizlenmiş olarak
bulunmaktadır.
Müslüman toplumlarda “Merkez” devlet demektir; toplum adına siyaset
yapmak isteyen herkesin ilk yapması gereken çevrenin temsilini
üstlenmesi, halkın çıkar ve beklentilerinin yanında yer almasıdır.
MNP`den SP`ye kadar Milli Görüş partilerinin çok hatası olmuştur, ama
temsil ettikleri kitlelerin ve genel olarak bütün Türkiye`nin ifadesini
Müslümanlıkta, İslamcılıkta bulan siyasetlerden başka çıkış yolu
yoktur. Bunu açıkça ifade etsinler etmesinler, partiler için gerçeklik
budur. Erbakan`ı öne çıkaran “Adil düzen”in, Ecevit`e iktidar yolunu
açan “Hakça düzen”în referansı İslam dininin Hak ve Adalet idealleridir.
Aksini iddia etseler bile, AK Parti`yi iktidar yapan Milli Görüş
geleneği ve misyonudur. Bu misyonu reddedenler merkezin, yani iktidar
seçkinlerinin tuzağına düşerler. AK Parti, AP/DYP ve ANAP`ın
tecrübelerini tekrar edip Merkez`le entegre olma çabasına girmiş
bulunuyor. Bu çerçevede AK Parti, kendi asli kimliğini inkar ediyor,
ona kimliğini hatırlatan her renk ve çizgiden kaçıyor, ama yine de
seçim meydanlarında ima yoluyla veya beden diliyle bu mirasın devamcısı
olduğunu anlatmaya çalışarak destek talep ediyor. Merkezin ve 150
senedir dindar insanların temel hak ve özgürlüklerine karşı mücadele
veren azimli çevrelerin telkinine kapılıp 230 Milli Görüş kökenli
milletvekilinden 210 tanesini tasfiye etmek, üstelik bunun Genelkurmay
Başkanı ile Dolmabahçe Sarayı`nda yapılan görüşmeden sonra karar
verildiği yolunda iddialara ses çıkarmamak üzerinde ayrıca durulması
gereken bir konudur. Bunun acı sonuçları süreç içinde görülecektir.
Yukarıda anlattıklarımızın tümüne ses çıkarmayan, fakat aday
gösterilmeyince feryad eden Milli Görüşçü milletvekillerine de bir çift
sözümüz olmalı. Bu olayda İncil`deki söz hükmünü icra etmiştir: “Kılıç
kullanan, kılıçla karşılık görür.” Bir “proje” içinde yer alırken hiç
sesiniz çıkmadı, 4,5 sene liderinize ve önünüze konan her karar ve
icraata itaat ederek onay verdiniz, eğer ilkelerinize bağlı kalıp
liderinizi ve partinizi ahlaki bir denetime tabi tutabilseydiniz bu
kadar kolay harcanmazdınız.
Bugün AK Parti`yi eleştirmek elde ateş tutmaya benzer. Bunun
maliyeti var. Bir kere AK Parti, İslami kesimden yapılan hiçbir
eleştiriye müsamahakar bakmıyor. Bunu açıkça ve fiilen gösteriyor.
Küçük bir çevrenin manipülasyonlarına dayalı dolaşımın dışına çıkmıyor.
Milli Görüş partilerinde verilmiş kararların teyidi için müşavere
yapılırdı, AK Parti`de “küçücük bir insan grubu”nun ördüğü çemberin
dışına çıkılmaması için sureta müşaverelere bile başvurulmadı.
“Eleştiri” kendini dış dünyaya kapatan örgütün haricinden bir tür
“müşavere”dir, eleştiriye karşı çıkan en temel bir ilkeye, yani
müşavereye de karşı çıkmış olur. Bu durumda eleştiri, müşavere yanında
“meşru muhalefet” anlamını da taşır ve her Müslüman entelektüel bunu
yapmalıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.) “Müşavere eden pişman olmaz” buyurmuştur.
Eğer hakkını vererek müşavere etselerdi, duyargalarını herkese,
özellikle onları eleştirenlere açsalardı, 27 Nisan muhtırasına maruz
kalmaz, böylesine derin bir krize girmezlerdi. Kim ne derse desin, söz
konusu krizin ortaya çıkmasında, cumhurbaşkanının seçilmemesinde AK
Parti kurmaylarının büyük sorumluluğu vardır, elbette antidemokratik
bir sürecin mağdurudurlar ve siyasetten, demokrasiden yana olan her
namuslu kişi -onlara muhalif olsun olmasın-, bu süreçte AK Parti`nin
yanında, yani “siyasetin ve demokrasi”nin yanında yer almak zorundadır,
ancak “mağdur rolü” oynamak sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
AK Parti`yi eleştirmenin zorluğu ve getirdiği yüksek maliyet yanında
`taktik açıdan başka bir zorluğu” var. Soru şu: 2002`den bu yana
iktidar olan AK Parti`yi hangi perspektiften bakarak ve hangi kavramsal
çerçeveden hareketle eleştireceksiniz? İslami bir perspektiften
baktığınız zaman, AK Partililer, hemen kendilerini `dışarı` çıkarıp
“-Canım, Parti sözcüleri, zaten İslamiyet`i referans almadıklarını,
dine dayalı bir siyaset yapmayı reddettiklerini söylüyorlar. Diğer
partiler gibi herhangi bir partidir, sizin bu konuda gösterdiğiniz
İslami hassasiyetin bir anlamı yoktur” demeye başlarlar.
“-Tamam, o zaman DYP`yi, MHP`yi veya ANAP`ı eleştirdiğimiz gibi AK
Parti`yi de sıradan bir sağcı-muhafazakar parti olarak eleştirelim”
dediğinizde de, bu sefer taktiği değiştirip
“-Kardeşim, haklısın, bütün bunlar doğru, ama biraz insaf etmek
lazım, bu adamlar diğerleri gibi mi? Müslüman, dindar insanlar, nasıl
onları diğer sağcı politikacılarla aynı kefeye koyarsın?” demeye
başlarlar.
Hayır, bu bir “savunma ve eleştirileri savuşturma taktiği”dir. Bunun
ne İslamiyet`te, ne demokratik siyasette yeri vardır. Eğer AK Parti
İslamiyet`i diğer laik partiler gibi referans almıyorsa -ki radikal
değişim geçirdiklerini söyleyen liderlerinin beyanı bu yöndedir- o
zaman diğer partileri eleştirdiğimiz gibi bizim bunları eleştirme
hakkımız vardır; yok eğer Müslüman/dindar kimliklerini hala
önemsiyorlarsa, yine bizim İslami kaygılarla onları eleştiri hakkımız
vardır. Burada AK Partililer`in bu taktiği bir kenara bırakıp sahiden
`ne oldukları`na artık karar vermeleri gerekir.
AK Partililer, laik kesim gazetecileri önünde yerlere kadar
eğilirken, “Vay Tayyip vay!” manşetini atanları baş tacı edip, küfür ve
hakaretlerine eyvallah derken; bizim camiadan, Müslümanlardan en ufak
eleştiri yapanları işlerinden ettiler, çoluk çocuklarının ekmekleriyle
oynamaktan çekinmediler, gazete yönetimlerine ve patronlarına emirler
yağdırarak, direktifler vererek bu güzel insanları kapı önüne koydular.
Ayette tavsiye edilenin tam aksi neyse, onu yapıyorlar: Başkalarına son
derece yumuşak ve demokrat olan AK Partililer, kendi mahallelerinden
olanlara karşı olabildiğince acımasız, sert, hoşgörüsüz ve despotça
davranıyorlar. AK Parti iktidarında fikri şahsiyetini muhafaza ettiği
veya yalakalık yapmayı kendine yakıştırmadığı için işinden olan
gazeteci, entelektüel ve yazarları hepimiz biliyoruz.
Bu ülkenin halkı, bu halkın tabii liderleri, kanaat önderleri,
yazarları, hocaları hancı; siyasiler yolcudur. Aynı hataların tekrar
edilmemesi ve bundan sonrasının selameti için herkes sorumluluğunun
bilincinde olmalı, fikir ve görüşlerini, eleştirilerini açıkça dile
getirmelidir; bunları da husumet besleyerek ve bir şeyler bekleyerek
değil, Allah rızası ve halkın çıkarı için yapmalı. Eleştirirken, AK
Parti veya başkasının hak ve hukukunu korumalı, kişi ve örgüt itibarını
zedelememeli, ama Müslüman feraseti, dirayeti ve cesaretiyle de açık ve
net konuşmalıdır. Müslüman yazar ve entelektüeller, ilim adamları ve
hocalar bu toplumun vicdanı, yol gösteren aklı olmak gibi görevleri
vardır. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” durumuna düşmemek
için bu gereklidir. Hatayı ve haksızlığı “bizden birileri”nin yapmış
olması bizim haksızlığı ve hatayı örtbas etmemizin mazereti ve
gerekçesi olamaz, aksi halde Allah bizden yardımını çeker.
İki senedir en yüksek perdeden AK Parti iktidarının 5 temel sorunla
yüz yüze bulunduğunu söyledim ve yazdım. AK Partililer, binbir iftira
ve yalan üreterek karşılık vermeye, bu eleştirilerin etkisini
küçültmeye çalıştılar. Fakat gelişmeler söz konusu eleştirilerin ne
kadar yerinde olduğunu açıkça ortaya koymuş oldu. Önce beş temel
eleştiri noktasının ne olduğunu hatırlamakta fayda var:
1) Gelir bölüşümünde adalet sağlanamadı. AK Parti hükümeti, takip
ettiği ekonomi politikalarıyla son tahlilde zengini daha çok zengin
ediyor. Sıkı usullerle uygulanan IMF politikaları yoksul kesimlerin,
çalışanların, çiftçinin, emeklinin, esnafın durumunda herhangi bir
iyileştirme meydana getirmedi. Finans sektöründeki hareketliliği reel
ekonomiden ayırmak gerekir. Aslolan reel ekonomide yaşanan ciddi
sorunlar, vukua gelen büyük haksızlıklardır.
Elimizde somut veriler var. Mesela, Koç Grubu, 2010 hedefine beş
sene önce, yani 2005`te ulaştığını açıkladı. Koç Grubu, nasıl bir
cennette iş yapıyor ki, servetini katlıyor. Aydın Doğan, bu hükümet
döneminde tam 8 kat büyüdü. 2002 yılına kadar Türkiye`den 3 dolar
milyarderi vardı, şimdi bunların sayısı 21`e çıktı. Kim ne derse desin,
resmi rakamlara göre 19 milyon yoksul ve 1 milyon aç insan var.
Çalışan, yani iş bulduğunu söyleyenlerin yarısından biraz fazlası
asgari ücretle çalışıyor, yani aylık gelirleri 300 dolardan fazla
değil. Bütün çabasını zenginleri daha çok zengin etmesine harcamış
olmasına rağmen, Koç Grubunun patronu Rahmi Koç “Bunlar ekonomide iyi,
ama başka konularla ilgilenmesinler, eşi başörtülü cumhurbaşkanı
seçmeye çalışmak olmaz” dedi. Demek ki, yaranamadılar.
2) Bütün umutlar AB üyelik sürecine bağlanmasına rağmen,
Müslümanların temel hak ve özgürlükleri konusunda hiçbir iyileşme
meydana gelmedi. Gelmediği gibi daha da kötüleşti. Başörtüsü sorunu,
İmam Hatip Okulları, Kur`an kursları ve diğer konularda her zamankinden
çok daha büyük sıkıntılar yaşanıyor. 2002 yılında AB`ye destek yüzde
76`lara çıkmış bulunuyordu. Bu aynı zamanda Hükümet`in tutumunun da
tasvibi ve bazı beklentilerin ifadesi anlamını taşıyordu. Şunun
unutulmaması lazım, eğer bu destek ve AK Parti hükümeti olmasaydı,
Türkiye AB üyelik sürecinde bu mesafeyi alamazdı, fakat bu karşılıksız
bir destek oldu.
Geldiğimiz noktada şu açıkça ortaya çıktı ki, hükümet AB üyelik
sürecini iyi kullanamadı. Müslümanlar 28 Şubat sürecinin akebinde
fonksiyonel düşüncelerle AB`yi desteklediler, durumlarında bir
rahatlama olma düşüncesini taşıyorlardı. 2002 `de AK Parti iktidara
gelince, AB ile olan ilişkilerin her aşamasında sorunları çözülecek, AK
Parti bunları gündeme taşıyacaktı. Tam aksine oldu. Yapılması gereken
şey, Müslüman cemaat ve grupların temel hak ve özgürlük taleplerini AB
üyelik sürecine dahil etmek ve bu konuda ısrarcı davranmak olmalıydı;
fakat AK Parti iktidarı Müslümanların hassasiyetlerini sürece dahil
etmedi, gündeme bile almadı, AB`den gelen reform paketlerini sorgusuz
sualsiz kabul edip geçirdi. İdam cezasını kaldırdı, zinayı yasak
olmaktan çıkardı. Süreç eşcinselleri bile kanunların koruması altına
alırken dindar kitleleri görmedi bile. Bugün eşcinselliğin aleyhinde
yazmak ve konuşmak kanunen suç oldu. Müslüman cemaatlerin bugün AB`ye
olan destekleri azalmışsa, bu aslında AK Parti`ye olan umutlarının da
azalmasının bir başka yönden göstergesidir. Çünkü bu süreçte AK Parti
değil de, mesela CHP veya başka bir sağ parti iktidarda olsaydı, zaten
bundan farklı bir sonuç hasıl olmayacaktı, yani onlar da Müslümanların
taleplerini dile getirmeyecek, dertlerine tercüman olmayacaklardı. Bu
bağlamda AK Parti ile diğer partiler arasında hiçbir fark yoktur,
bundan sonra ise AB üyelik sürecinin bir rahatlama getireceği hayalden
ibarettir, çünkü şartlar kökten değişti.
Bütün yumurtalarını AB sepetine koyma riskini göze almasına rağmen,
AB sürecinden Müslüman kitlelerin temel hak ve özgürlükleri alanlarında
iyileşeme sağlama yönünde hiçbir mesafe alınmadı. Bunun sebebi AK
Parti`nin bu sorunları somut ve açık bir talep olarak AB gündemine
sokmaktan istinkaf edinmesidir.
“AB bu talepleri kaale almaz” demenin hiçbir mazereti yoktur. AK
Parti, AB`yle ilgili vizyonunu ve değerlendirmeye mesnet teşkil edecek
düşüncelerini liberal aydınlardan aldı, bu aydınların öncelikleri
arasında Müslümanların temel hak ve özgürlükleri hiçbir zaman yer
almadılar, hatta Müslümanların hak ve özgürlük taleplerini “dini
vecibeler” statüsünde bile kabul etmediler. Maalesef AK Parti kendi
asli ve hakiki referans çerçevesini değiştirmek suretiyle, trajik bir
biçimde kendi kalesine gol atmayı marifet bildi.
Eğer kararlı davranılsaydı AB`nin Müslümanların hak taleplerini geri
çevirmesi düşünülemezdi. Madem ki, AB`nin de Türkiye`ye ihtiyacı var
-ki eski İtalya Başbakanı ve AB`den başka yetkililer bunu açıkça itiraf
ediyor ve elbette öyledir- bu durumda hükümet her masaya oturuşunda
Müslümanların sorunlarını dile getirmeliydi. En azından Almanya`da
Merkel`in, Fransa`da Sarkozy`nin başa gelmesinden önce bunlara bir hal
çaresi bulunmalıydı. Fakat hükümet kendini bu sorunlarla
ilişkilendirmekten dahi korktu; öyle ki Başbakan`ın en yakın adamı
televizyon ekranlarında “Biz kamuda hizmet verenlerin başörtüsü
kullanmasına karşıyız, bu laikliğe aykırıdır” dedi.
3) Genel dış politika sorunlarıyla ilgili olarak hükümetin elinde AB
yol haritası ve ABD`yle uyumlu bir dış politika izlemekten başka bir
inisiyatif olmadı. Hatta uluslar arası ilişkiler ve dış politika
konularında uzman olan akademisyen ve gözlemcilerin açıkça ifade
ettikleri gibi, AK Parti`nin kendini Amerika ve Avrupa nezdinde
“desteklenmeye değer parti” olarak takdim etmesinin en önemli argümanı
budur. Eğer AK Parti, AB üyelik sürecini bütün var gücüyle ve
samimiyetle yürüteceği yönünde sağlam bir taahhütte bulunmamış olsaydı,
dış güçlerin onu desteklemesi düşünülemezdi. Dış politika konularında
yeterince donanımlı olmadığı herkesçe bilinen lider, buna
inandırıldıktan sonra, AB üyelik sürecine dört elle sahip çıkıldı.
Bunun başlı başına bir nakısa olduğunu düşünenler elbette haksız
değil. Şu varki, toplumda o gün için var olan genel eğilim, AB üyelik
sürecinin Müslüman kitlelerin çektiği sıkıntıları aşmalarında umut
vereceği yönündeydi.
Bunun hangi ölçülerde özgün veya başarılı bir tutum olduğu konusu
üzerinde yeterince durulmuş, çok yönlü muhasebesi yapılmış değildir.
Hükümetin -dış etkin destek kaygısıyla ve elbette AK Parti`nin
kuruluşunda rol oynayan büyük güçlerle uzlaşma doktrini çerçevesinde-
İsrail`le giriştiği açık ve gizli ilişkiler -en azından- Türkiye`yi
“arkadan giden bir ülke” konumuna itti. Öyle bir noktaya geldi ki,
Türkiye, Amerika ile bile ilişkilerini “İsrail üzerinden kurma”ya
başladı.
Türkiye gibi bir ülkenin elbette radikal bir biçimde Amerika, Avrupa
ve hatta İsrail`le ilişkilerini kesmesini beklemiyor. Bu aşamada, yakın
veya orta vadede çok akıllı bir tutum olmaz. Ancak elindeki gücü,
avantajı ve kozları görmezlikten gelip, bir iktidarın iplerini İsrail`e
kaptırması kabul edilemez. Kim bu yönde eleştiri yapıyorsa, iktidar
çevresi “Bunlar radikal adamlar, real politikten anlamazlar” diye
suçlamaktadırlar ki, bu da tamamiyle boş bir propagandadan ibarettir.
Hakikatte olan şu ki, İsrail ile ilişkiler hiçbir zaman iddia edildiği
üzere real-politik hesaplar dahilinde kurulmamış -ki kimsenin buna
itirazı yok-, aksine içerde iktidara gelmenin ve iktidarda kalmanın
yegane imkanı ve güvencesi olarak görülmüştür. Bazı münferit ve iç
politikaya dönük çıkışlar bir yana, İsrail`le ilişkiler hiçbir dönemde
bu seviyeye çıkmış değildir; öyle ki dünyadaki en büyük Yahudi kuruluşu
olan JINSA, 28 Şubat sürecinin baş aktörü Çevik Bir`den sonra ikinci
ödülü Başbakan R. Tayip Erdoğan`a verdi. İsrail ve Yahudi kuruluşları,
dünyada hiç kimseye, real politika yürüten kimselere bu ödülü vermez.
AK Parti hükümetinin dış politikada altını çizdiği `başarı`,
“Bölgede inisiyatif aldığımız” yolundaki iddiadır. Bu konuda elbette
önemli başarılar sağlandı, ama stratejik yönüyle atılan söz konusu
adımların büyük bir bölümünün BOP çerçevesinde düşünüldüğü göz ardı
edilemez. Başbakan Erdoğan açık bir biçimde “Biz BOP`un eş başkanlığını
yapıyoruz, bizim bu projeyi hayata geçirme gibi bir görevimiz ve
misyonumuz var” demiştir ki, Türkiye`de yükselmekte olan ulusalcı
dalganın öne çıkardığı öfkeyi bundan bağımsız düşünemeyiz. “BOP`a karşı
çıkmak” ile “ulusalcı olmak veya ulusalcılarla bir safta yer almak”
aynı şeyler değildir; bu retorik basit bir propagandadır.
BOP`un içinde Türkiye`nin de yer aldığı 22 İslam ülkesinde rejim ve
siyasi harita değişikliğini ön gördüğünü kimse görmezlikten gelemez;
yayınlanan haritalar bunun psikolojik ön hazırlığından başka bir şey
değildir. Irak, Lübnan, Filistin paramparça ediliyor; sırada Suriye,
İran ve diğer ülkeler var. Afganistan, Sudan ve Somali`nin trajik
durumu ortada. Türkiye de bu kapsam içinde. BOP kesin olarak İslam
dünyasının parça parça bölünmesini ve hiçbir parçasının İsrail`den daha
büyük ve daha güçlü olmamasını hedeflemektedir. Amerika, bölgede
İsrail`den daha muktedir hiçbir Müslüman topluluğu istemiyor, elinde
kılıç tezgahın üzerine serdiği atlas kumaşı canı istediği gibi
parçalara ayırıyor. Böyle iken AK Parti iktidarı nasıl kendini BOP`la
ilişkilendirebilir, bunu seçmen kitlesinin ve iki üç nesildir kendini
bu davaya adamış samimi mü`minlerin kendi vicdanlarında bu soruya cevap
araması lazım.
Hafızamızı tazeleyelim: 1 Mart 2003 tezkeresi tartışmaları sırasında
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, açıkça “Bu hükümetin bu tezkereyi geçirme
gibi bir misyonu var” demişti. 1 Mart tezkeresi, sanıldığının aksine
Türk askerinin Irak`a girişini öngörmüyor, sadece 65 bin Amerikan
askerinin Türkiye`nin Güneydoğusu`na yerleşmesini öngörüyordu ki, bu
başımıza gelebilecek en büyük felaketti. Dış basında Amerika`nın sadece
askerlerini Türkiye`ye konuşlandırmak istediği, Türk askerinin Irak`a
girmesinin asla söz konusu olmadığı yazıldı çizildi. Türk medyası ise
halkı doğru dürüst bilgilendirmedi.
Tezkerenin geçmemesi Türkiye`ye bölgede ve dünyada büyük bir itibar
kazandırdı, ama herkes biliyor ki, 1 Mart tezkeresi Başbakan`a,
hükümete ve Amerikan Neoconların hükümet içindeki acenteleri misyonuyla
faaliyet gösteren danışmanların oluşturduğu politbüroya rağmen
geçmemiştir. Eğer hükümete kalsaydı itibarımız sıfıra müncer olur,
ülkemiz de felakete düşerdi. Neoconların Türkiye için hangi felaket
senaryolarını yazdıklarını, son Hudson Enstitüsü`nün skandal toplantısı
ortaya koymuş bulunmaktadır.
Hükümetin en yüksek düzeydeki elemanları “Biz çok boyutlu bir dış
politika izliyoruz, çok eksenli politika izlemiyoruz, bizim tek
eksenimiz var, o da AB üyelik sürecidir” demişlerdir ki, bu, yeterince
Türkiye`nin Ortadoğu`da ve Afrika`da hangi amaçlarla girişimlerde
bulunduğunu gösteriyor. Mısır`da girişilen faaliyetlerin birinci
derecedeki amacı, İsrail`in kendi adına ve kendi başına yapamadığı
ekonomik faaliyetleri Türk şirketleri üzerinden yapması, böylelikle
Afrika`ya açılmasını sağlamaktır. Orada faaliyet gösteren ve Mısır
hükümeti tarafından önemli avantajlarla desteklenen Türk firmaları,
üretimde kullanacakları hammaddenin asgari yüzde 12`sini İsrail`den
veya İsrailli bir firma üzerinden almak ve yine ürettikleri malları
Amerikalı firmalar aracılığıyla ihraç etmek zorundadırlar, aksi halde
orada faaliyet göstermeleri mümkün değildir.
Bu hükümet ve stratejistleri Türkiye`yi “basit bir kanat ülke”,
üzerinden gelip geçilen, çiğnenen “bir köprü” ve zavallı “bir hamal”
olarak algılamış, bize bu misyonu uygun görmüşlerdir. “Biz küresel güç
olması gereken Avrupa`yı Ortadoğu`ya, Asya`ya, Türki cumhuriyetlere,
İslam dünyasına taşıyacağız” demek gurur kırıcıdır, vizyon körlüğüdür.
4) Hükümetin ve AK Parti`nin yolsuzluklarla mücadele etme gibi bir
iddiası ve vaadi vardı. Yolsuzluklarla mücadele siyasetin temel
sorunudur, bu yüzden genel olarak bütün partilerin bu yönde vaadi olur.
Fakat “dini ve ahlâki” ya da Erbakan`ın deyimiyle “ahlâk ve maneviyat”a
dayalı değerleri öne çıkaran Milli Görüş partileri herkesten çok bu
konuya vurgu yaptılar ve bu genel olarak kamuoyu nezdinde kabul gördü.
Herkes bu çizgideki siyasetçilerin Türkiye`yi arındıracaklarını, temiz
bir ülke meydana getireceklerini düşünmeye başladı.
Gel gör ki AK Parti etrafında toplanan hacıyatmazların yolsuzlukları
ayyuka çıkmış bulunmaktadır. Deyim yerindeyse bazıları “deveyi
hamuduyla yemektedirler”. Bu seçimin en önemli konularından birinin
“yolsuzluklar” olması beklenirken, merkezdeki çekirdek, AK Parti`ye
siyaset zarar vermek -aslında sonuç itibariyle yarar sağlamak- amacıyla
bu partiyi “din” üzerinden vurma yolunu seçti, bir kere daha bir
muhtıranın gerekçesi “irtica” gösterildi ve irticanın belirtisi de
Urfa`da Kutlu Doğum haftasında ilahi okuyan 7-12 yaş arası kız
çocukları gösterildi. Oysa belli başlı merkezlerde ve medya
plazalarında saklı tutulan “yolsuzluk dosyaları” açılsaydı belki sonuç
farklı olurdu.
Her ne ise, ortada olan gerçek şu ki, bazı bakan çocuklarının özel
avantaj sağlamaları için sınırlı zaman dilimine mahsus kanunlar
çıkartılmakta, daha bıyıkları yeni terlemiş gençler kolayca armatör
olabilmektedir. İran İslam devrimi, radikalizm vb. her platformda
Müslümanların her fikriyatını sömürüp, sonraları bu işleri bırakanlar,
RP zamanında saç sakal takva gezenler, parmaklarında kalın gümüş yüzük
takanlar ile ANAP`ta ve MHP`de hiçbir varlık gösteremeyenler ve yine
bir zamanlar Prof. Necmettin Erbakan ve R. Tayyip Erdoğan`a ağız dolusu
sövüp küfredenler, adeta bir blok kurarak bu iktidar döneminde kamunun
kaynaklarını hortumlamaya başladılar. Bir anda zengin olanlar kibir,
haset ve sonradan görmelik üreterek toplumda bazı kesimlerin
kendilerine ve onların şahsında bütün Müslümanlara husumet
beslemelerine sebep olmuşlardır.
Ulusalcıların düzenlediği Cumhuriyet mitinglerinde bu öfkenin
izlerini görmezlikten gelmek yanlış olur, bunun üzerinde tefekkür edip
gerekli dersleri çıkarmak lazım. Müslüman servetini sadece helal
yollardan kazanır; emek vermediği, hak etmediği şeye göz dikmez;
parasını gösteriş malzemesi yapmaz, başkalarını kıskandırmaz, hayır ve
infak yolunda kullanır. Bir zamanlar renkli elbise giyilmesine karşı
çıkan yedi kat takva sahibi kadınlar, şimdi bakan eşleri olarak günde
birkaç kez kıyafet değiştiriyor, kameralar önünde eşlerine pastalar
yediriyor, İslam`ın usul ve adabına aykırı şımarıkça hareketler
sergiliyorlar. Bu Müslümanların edebi, örfü, kültürü değildir.
Bazıları da şarabın tadını bilmeseler bile şarap koleksiyonları
yaptıklarını söylüyor, “eşimin başı örtülü olsa da olur olmasa da olur”
diyor; “Başörtüsü diye genel bir sorun yok, bağırıp çağıranların sayısı
yüzde 1,5`uğu geçmez” demekten haya etmiyorlar. Peki, bütün bunların
manevi bir karşılığı olmayacak mıydı? Allah`ın sillesi gelmeyecek miydi?
5) Bir başka önemli nokta, AK Partililer`in “Milli Görüş gömleğini
çıkardık, değiştik” derken, Müslümanların 150 senedir mücadelesini
verdikleri bütün toplumsal, kültürel ve siyasi davalarını, öne
çıkardıkları sorunları reddetmeleri; din ile hayatın arasını açmaları;
geç kalmış laikçilerin dilini kullanıp dinin ekonomiyle, parayla, bölge
siyasetiyle, kamusal hayatla ilişkisinin olamayacağını söylemeleri ve
“Beyler siz ne diyorsunuz” diye soranlara “radikalizm” yaftasını
yapıştırmalarıdır.
Asla affedilmemesi gereken şu ki, bu profesyonel siyasetçilerin
siyasete “Müslüman veya İslamcı” başlayıp, iktidara gelme noktasına
yaklaştıklarında sayısız insanın emeği, mü`minlerin acısı ve gayretiyle
oluşmuş bu mirası reddedip İslamcılığı küçümsemeleridir. Kasımpaşa`da
50 yıllık Kur`an kursunu yıktırmak, İzmit`te başörtüsü eylemi yapan ve
canı yanmış kızları coplatmak bu çerçevede, yani “İslamcılık`tan ne
kadar uzaklaşıldığı” yönünde verilen mesajlardı. Bu açıkça
İslamcılığın, başka bir ifadeyle Müslümanlığın, yani “dinin siyasette
istismarı”dır.
Bir de “dinsel milliyetçilik” üzerinden Müslümanların evrensel
inanç kardeşliği ve birliklerinin ismi olan ümmet fikri ve idealinin
seçim meydanlarında yuhlatılması konusu var ki, Allah kısmet ederse bu
dizinin bitiminden sonra bu konuyu özel olarak ele almaya çalışacağım.
Çünkü eğer Müslüman kimliğiyle önde olan insanlar “din ile siyaseti,
din ile ekonomi”yi birbirinden ayırıp, Müslümanların evrensel birliği
inancı olan ümmet fikrini yuhalatırsa ve buna biz Müslümanlar ses
çıkarmayacak olursak, Allah bizim ve ülkemizin üzerindeki korumasını
kaldırır, her türlü azaba müstahak oluruz.
Türkiye için merkez sağ veya merkez sol denen siyasetin önemi
yoktur. Derin sorunlarla boğuşmakta olan toplum, kendi hayatında,
tarihinde ve kolektif hafızasında herhangi bir anlamlı karşılığı
olmayan sağ ve sol ideolojilerle vakit tüketmekte, sorunlarının
çözümünü sahte adreslerde aramaya sevkedilmektedir. Bu, bilinci
uyuşturma ameliyesidir ve siyaseten sonucu daima, bu ülkede iktidar
seçkinlerinin kazanç hanesine yazılmaktadır. En azından siyaset bilimi
ve sosyal bilimler açısından bakıldığında bile, sınıflı olmayan bir
toplumda sağ ve sol siyasetlerin ya da sosyalizm ve liberalizmin
karşılığının olabileceğini düşünmek bir aydın fantezisi olabilir ancak.
Bu hiçbir zaman sosyalizm veya liberalizm düşünce çerçevesinde faaliyet
gösteren aydın ve akademisyenlerin entelektüel çabalarını küçümsemek
anlamına gelmiyor. Hayır, böyle bir şey hadbilmezlik olur. Nitekim
Türkiye`de her iki düşünce alanında çok değerli çabalar gösteren
gruplar vardır; mesela sol ve sosyalizm ideallerine bağlı kalarak çaba
gösteren Birikim Dergisi çevresi insanları ile Liberal Düşünce
Topluluğu çevresi insanlarının entelektüel çabalarını, samimiyetlerini
ve mücadelelerini kimse inkar edemez. Benim burada değinmeye çalıştığım
husus, her siyasi düşünce ve örgütlenme biçiminin varolan herhangi bir
toplumsal gerçekliğe dayanması gerektiği konusudur. Türkiye`de sorun
siyaseti kimin yapacağı sorusunun cevabında gizlenmiş olarak
bulunmaktadır.
Müslüman toplumlarda “Merkez” devlet demektir; toplum adına siyaset
yapmak isteyen herkesin ilk yapması gereken çevrenin temsilini
üstlenmesi, halkın çıkar ve beklentilerinin yanında yer almasıdır.
MNP`den SP`ye kadar Milli Görüş partilerinin çok hatası olmuştur, ama
temsil ettikleri kitlelerin ve genel olarak bütün Türkiye`nin ifadesini
Müslümanlıkta, İslamcılıkta bulan siyasetlerden başka çıkış yolu
yoktur. Bunu açıkça ifade etsinler etmesinler, partiler için gerçeklik
budur. Erbakan`ı öne çıkaran “Adil düzen”in, Ecevit`e iktidar yolunu
açan “Hakça düzen”în referansı İslam dininin Hak ve Adalet idealleridir.
Aksini iddia etseler bile, AK Parti`yi iktidar yapan Milli Görüş
geleneği ve misyonudur. Bu misyonu reddedenler merkezin, yani iktidar
seçkinlerinin tuzağına düşerler. AK Parti, AP/DYP ve ANAP`ın
tecrübelerini tekrar edip Merkez`le entegre olma çabasına girmiş
bulunuyor. Bu çerçevede AK Parti, kendi asli kimliğini inkar ediyor,
ona kimliğini hatırlatan her renk ve çizgiden kaçıyor, ama yine de
seçim meydanlarında ima yoluyla veya beden diliyle bu mirasın devamcısı
olduğunu anlatmaya çalışarak destek talep ediyor. Merkezin ve 150
senedir dindar insanların temel hak ve özgürlüklerine karşı mücadele
veren azimli çevrelerin telkinine kapılıp 230 Milli Görüş kökenli
milletvekilinden 210 tanesini tasfiye etmek, üstelik bunun Genelkurmay
Başkanı ile Dolmabahçe Sarayı`nda yapılan görüşmeden sonra karar
verildiği yolunda iddialara ses çıkarmamak üzerinde ayrıca durulması
gereken bir konudur. Bunun acı sonuçları süreç içinde görülecektir.
Yukarıda anlattıklarımızın tümüne ses çıkarmayan, fakat aday
gösterilmeyince feryad eden Milli Görüşçü milletvekillerine de bir çift
sözümüz olmalı. Bu olayda İncil`deki söz hükmünü icra etmiştir: “Kılıç
kullanan, kılıçla karşılık görür.” Bir “proje” içinde yer alırken hiç
sesiniz çıkmadı, 4,5 sene liderinize ve önünüze konan her karar ve
icraata itaat ederek onay verdiniz, eğer ilkelerinize bağlı kalıp
liderinizi ve partinizi ahlaki bir denetime tabi tutabilseydiniz bu
kadar kolay harcanmazdınız.
Bugün AK Parti`yi eleştirmek elde ateş tutmaya benzer. Bunun
maliyeti var. Bir kere AK Parti, İslami kesimden yapılan hiçbir
eleştiriye müsamahakar bakmıyor. Bunu açıkça ve fiilen gösteriyor.
Küçük bir çevrenin manipülasyonlarına dayalı dolaşımın dışına çıkmıyor.
Milli Görüş partilerinde verilmiş kararların teyidi için müşavere
yapılırdı, AK Parti`de “küçücük bir insan grubu”nun ördüğü çemberin
dışına çıkılmaması için sureta müşaverelere bile başvurulmadı.
“Eleştiri” kendini dış dünyaya kapatan örgütün haricinden bir tür
“müşavere”dir, eleştiriye karşı çıkan en temel bir ilkeye, yani
müşavereye de karşı çıkmış olur. Bu durumda eleştiri, müşavere yanında
“meşru muhalefet” anlamını da taşır ve her Müslüman entelektüel bunu
yapmalıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.) “Müşavere eden pişman olmaz” buyurmuştur.
Eğer hakkını vererek müşavere etselerdi, duyargalarını herkese,
özellikle onları eleştirenlere açsalardı, 27 Nisan muhtırasına maruz
kalmaz, böylesine derin bir krize girmezlerdi. Kim ne derse desin, söz
konusu krizin ortaya çıkmasında, cumhurbaşkanının seçilmemesinde AK
Parti kurmaylarının büyük sorumluluğu vardır, elbette antidemokratik
bir sürecin mağdurudurlar ve siyasetten, demokrasiden yana olan her
namuslu kişi -onlara muhalif olsun olmasın-, bu süreçte AK Parti`nin
yanında, yani “siyasetin ve demokrasi”nin yanında yer almak zorundadır,
ancak “mağdur rolü” oynamak sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
AK Parti`yi eleştirmenin zorluğu ve getirdiği yüksek maliyet yanında
`taktik açıdan başka bir zorluğu” var. Soru şu: 2002`den bu yana
iktidar olan AK Parti`yi hangi perspektiften bakarak ve hangi kavramsal
çerçeveden hareketle eleştireceksiniz? İslami bir perspektiften
baktığınız zaman, AK Partililer, hemen kendilerini `dışarı` çıkarıp
“-Canım, Parti sözcüleri, zaten İslamiyet`i referans almadıklarını,
dine dayalı bir siyaset yapmayı reddettiklerini söylüyorlar. Diğer
partiler gibi herhangi bir partidir, sizin bu konuda gösterdiğiniz
İslami hassasiyetin bir anlamı yoktur” demeye başlarlar.
“-Tamam, o zaman DYP`yi, MHP`yi veya ANAP`ı eleştirdiğimiz gibi AK
Parti`yi de sıradan bir sağcı-muhafazakar parti olarak eleştirelim”
dediğinizde de, bu sefer taktiği değiştirip
“-Kardeşim, haklısın, bütün bunlar doğru, ama biraz insaf etmek
lazım, bu adamlar diğerleri gibi mi? Müslüman, dindar insanlar, nasıl
onları diğer sağcı politikacılarla aynı kefeye koyarsın?” demeye
başlarlar.
Hayır, bu bir “savunma ve eleştirileri savuşturma taktiği”dir. Bunun
ne İslamiyet`te, ne demokratik siyasette yeri vardır. Eğer AK Parti
İslamiyet`i diğer laik partiler gibi referans almıyorsa -ki radikal
değişim geçirdiklerini söyleyen liderlerinin beyanı bu yöndedir- o
zaman diğer partileri eleştirdiğimiz gibi bizim bunları eleştirme
hakkımız vardır; yok eğer Müslüman/dindar kimliklerini hala
önemsiyorlarsa, yine bizim İslami kaygılarla onları eleştiri hakkımız
vardır. Burada AK Partililer`in bu taktiği bir kenara bırakıp sahiden
`ne oldukları`na artık karar vermeleri gerekir.
AK Partililer, laik kesim gazetecileri önünde yerlere kadar
eğilirken, “Vay Tayyip vay!” manşetini atanları baş tacı edip, küfür ve
hakaretlerine eyvallah derken; bizim camiadan, Müslümanlardan en ufak
eleştiri yapanları işlerinden ettiler, çoluk çocuklarının ekmekleriyle
oynamaktan çekinmediler, gazete yönetimlerine ve patronlarına emirler
yağdırarak, direktifler vererek bu güzel insanları kapı önüne koydular.
Ayette tavsiye edilenin tam aksi neyse, onu yapıyorlar: Başkalarına son
derece yumuşak ve demokrat olan AK Partililer, kendi mahallelerinden
olanlara karşı olabildiğince acımasız, sert, hoşgörüsüz ve despotça
davranıyorlar. AK Parti iktidarında fikri şahsiyetini muhafaza ettiği
veya yalakalık yapmayı kendine yakıştırmadığı için işinden olan
gazeteci, entelektüel ve yazarları hepimiz biliyoruz.
Bu ülkenin halkı, bu halkın tabii liderleri, kanaat önderleri,
yazarları, hocaları hancı; siyasiler yolcudur. Aynı hataların tekrar
edilmemesi ve bundan sonrasının selameti için herkes sorumluluğunun
bilincinde olmalı, fikir ve görüşlerini, eleştirilerini açıkça dile
getirmelidir; bunları da husumet besleyerek ve bir şeyler bekleyerek
değil, Allah rızası ve halkın çıkarı için yapmalı. Eleştirirken, AK
Parti veya başkasının hak ve hukukunu korumalı, kişi ve örgüt itibarını
zedelememeli, ama Müslüman feraseti, dirayeti ve cesaretiyle de açık ve
net konuşmalıdır. Müslüman yazar ve entelektüeller, ilim adamları ve
hocalar bu toplumun vicdanı, yol gösteren aklı olmak gibi görevleri
vardır. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” durumuna düşmemek
için bu gereklidir. Hatayı ve haksızlığı “bizden birileri”nin yapmış
olması bizim haksızlığı ve hatayı örtbas etmemizin mazereti ve
gerekçesi olamaz, aksi halde Allah bizden yardımını çeker.
En son emirkaan tarafından Perş. 07 Ocak 2010, 20:20 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
emirkaan- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 830
Yaş : 24
Nerden : uıouıouıo
Meslek : uıouıouıo
Kullandığınız Programlar : ıouıouıo
Reputation : 16
Puanları : 307
Kayıt tarihi : 15/05/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
emirkaan demiş ki:Son olarak sözü Ali Bulaç'a bırakıyorum. Aşağıda vereceğim linke bakıp ön yargılı olunmasını istemem. Bu site nedir necidir araştırmadım sadece Ali Bulaç'ın yazısını burada bulduğum için ekliyorum. Yani siteye takılmayın tarafsız olarak gördüğüm hiç bir partiyle alakası olmayan (en azından bildiğimiz kadarıyla) sosyolog ve ilahiyatçı Ali Bulaç'ın bir yazısı (veya röportajı) Burada ilginç bir durum daha var. Her daim özgürlüklerden ve demokrasiden dem vuran açılım maçılım kayıtsız şartsız destekleyen gazetesinde demokrasi? adına bir kürt faşistine (bejan matur) yer veren gazete, kuruluşundan beri yazarı olan Ali Bulaç'a köşesinde AKP'yi eleştirme fırsatı vermemiştir. Bu yazı neden Zaman'da yayınlanmadı o da ayrı bir soru işareti. Yazı eski ama geçerliliğini hala ve malesef koruyor buyrun:http://w*w.a**ger**gi.com/ali-**lact**-a**-ele**iri*i/
Okudum yazıyı helal olsun adama gerçek düşüncelerini yazmış iftira atmamış kimselere okurken aklıma gelmişken yazmadan geçemeyecem
Ben bir imam hatipli olarak;
Tüm imamhatipliselerin kapatılmasını temenni ediyorum ayrımcılık neden olsun ki herkes aynı okulda okusun orada okuyan müslüman başka okulda okuyan gavurmu yani
Zaten ben imamhatipliyim diye fişlenmişim beni kimsenin tanımasına gerek yok
seceremde imamhatipli yazıyor hemen bu imamhatipli askeriyeye sokmayalım devlet kurumuna girmesin polis olmasın deniyor keşkem normal lisede okusaydım
Birde bu doguda şeyhler ve ağalar var gördülermi ayaklarına kapanıyor insanlar bunların emrinde bir çok piyon var bunlarada çözüm bulmak gerekir diye düşünüyorum.
nnesta- O Artık Bir Kalfa
- Mesaj Sayısı : 259
Yaş : 44
Nerden : K.maraş
Meslek : inşaat
Kullandığınız Programlar : ms-dos
Reputation : 5
Puanları : 276
Kayıt tarihi : 29/12/07
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Açılın bakalım günah keçisi geldi
Kusurabakmayın ama bu başlık bu şekilde devam edemez. Kimsenin bir art niyet
gütmeden konuya dahil oldugunu biliyorum ve ben bile birşeyler yazmamak
için kendimi zor tutuyorum Fakatgelin görün ki kurallarımız buna izin vermiyor. Dakikalardır yasal biraçık bulup durumu iyileştirmeye çalışsam da fayda vermedi
Sivil bir forum anayasası için referandum istiyoruz diyenler adminimize başvurabilirler
Başlık adminimize ait oldugu için kilitlemek istemedim. Konuyu kapatıp bu tarz yazışmalara devam etmezsek sevinirim.
Forum Kuralları demiş ki:
Ek 2. madde - Forumda siyasi ve dini propaganda, genel ahlaka ve
edep kurallarına aykırı yazılar, hakaret benzeri yazılar yasaktır.
Forum katılımcısını yada üçüncü bir şahsı küçültücü veya hakaret edici
yazılar da yasaktır.
Kusurabakmayın ama bu başlık bu şekilde devam edemez. Kimsenin bir art niyet
gütmeden konuya dahil oldugunu biliyorum ve ben bile birşeyler yazmamak
için kendimi zor tutuyorum Fakatgelin görün ki kurallarımız buna izin vermiyor. Dakikalardır yasal biraçık bulup durumu iyileştirmeye çalışsam da fayda vermedi
Sivil bir forum anayasası için referandum istiyoruz diyenler adminimize başvurabilirler
Başlık adminimize ait oldugu için kilitlemek istemedim. Konuyu kapatıp bu tarz yazışmalara devam etmezsek sevinirim.
En son cRChasch tarafından C.tesi 09 Ocak 2010, 02:17 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
cRChasch- Forum Yöneticisi
- Mesaj Sayısı : 843
Yaş : 114
Nerden : İstanbul
Meslek : Ger.İşl.Müd.
Reputation : 17
Puanları : 615
Kayıt tarihi : 07/04/08
Geri: En Aktif Oy Veren Üyelerimiz
Konuyu kilitlememişsin ama kuralları devreye sokunca anayasal bir baskı oluştu bende tamda birşeyler yazmaya başlayacaktım taaa ki senin son mesajını okuyana kadar neyse sağlık olsun vardır bundada bir hayır
haziran- Admin
- Mesaj Sayısı : 9290
Yaş : 37
Nerden : Ank, İst Arası
Meslek : Admin! :D
Kullandığınız Programlar : After Effects, Premiere, Photoshop, Dreamweawer, (Birazda illustrator, Flash, Edius, Cinema4D, Max)
Reputation : 121
Puanları : 2609
Kayıt tarihi : 27/08/07
2 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
After Effects, Photoshop Dersleri, 3DS Max Bilgi Paylaşım Forumları :: After Effects Forum Önerileri :: Konu Dışı (Genel)-Muhabbet sohbet
2 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı 25 Ocak 2022, 16:12 tarafından ytusinema
» epic games reklamı
Perş. 12 Eyl. 2019, 14:02 tarafından ainoslu.22
» Hesap silimi ya da banlanma
C.tesi 31 Ağus. 2019, 09:04 tarafından gariban
» 10. Yıldız Kısa Film Festivali Geliyor!
Paz 14 Mayıs 2017, 10:38 tarafından ytusinema
» After Effects Uzmanı Aranıyor (Ankara)
Cuma 14 Nis. 2017, 13:58 tarafından Kün Medya Yapım
» İÇERİ BAK LÜTFEN KAFAYI YİCEM
Salı 11 Nis. 2017, 10:55 tarafından korsankirici
» After Effects - Neon Text Efekti - Ders 8
Perş. 30 Mart 2017, 15:32 tarafından theyamak
» After Effects - Tanıtım Animasyonu Kurumsal - Ders 7
Perş. 30 Mart 2017, 15:31 tarafından theyamak
» After Effects - Retro Intro Yapımı - Ders 6
Perş. 30 Mart 2017, 15:31 tarafından theyamak